Necipfazıl sakarya Sec hikayesi İngilizce Türkçe FLIYING (UÇMA) Hikayesi Necip Fazıl Kısakürek sakarya türküsü şiiri sözleri. 26.07.2022. Yunus emre anadolu lisesi sakarya: Yunus emre anadolu lisesi sakarya; Nizip radyo televizyon son dakika; Sec hikayesi; Son dakika: Kardeşlerim yeni oyuncularının isimleri ve; Gece evi serisi film
Necip Fazıl Kısakürek’in Edebi Kişiliği. İl şiirleri Yeni Mecmua’da 1922 yılında yayınlanan Necip Fazıl Kısakürek, Hayat ve Varlık ile Mili Mecmua dergilerindeki yayınlanan şiirleri ile tanınmıştır. 17 sayı Ağaç dergisini 1929 ile 1936 yılları arasında çıkarmıştır. Büyük Doğu dergisini ise 1943 ile 1971
NecipFazıl Kısakürek, ile ilgili aşağıdaki dosyaları indirilebilirsiniz. Necip Fazıl Kısakürek ile ilgili indirilebilir dosyalar Necip Fazıl Kısakürek Kimdir, Eserleri Hakkında Slayt Gösterisi (1 566.6 KB)
Necip Fazıl Kısakürek Kapak Sözleri. Yazar Sibel 31/05/2020. ← Önceki Sonraki →. Basit kişiler hep ilgi görür, kaliteli kişiler ise hep yalnız kalır. Çünkü ucuz malın alıcısı çok olur. Necip Fazıl Kısakürek. Artık sana hakaret etmeyeceğim. Çünkü hiçbir hakaret senin kadar alçalamaz.
Necip Fazıl Kısakürek Sözleri, Türk Edebiyat tarihinin önemli isimlerinden Türk şair, romancı Necip Fazıl’ın en güzel şiirleri, sözleri. Büyük usta Necip Fazıl Kısakürek’in Necip Fazıl’ın aşk, dostluk, aile ile ilgili güzel sözleri arasında en beğendiklerimizi bu içerikte bir araya getirdik.
Hatırına Düşeceğim Şiiri -Necip Fazıl Kısakürek. Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri. 26.05.2008. 1. Kopkoyu bir sis içinde bir akşam. Hatırına düşeceğim belki. Bir an ıslayacak yağmur yüzünü. Birden o tatlı demleri hatırlayacaksın. Sonra sıcak yatağında uzun uzun.
0UgS. Ayağın taşa takıldığında; Allah kahretsin! bile deme, Dua et ki; taşa takılan bir ayağın var. Necip Fazıl Kısakürek Biz, sağ, sol bu tabirlerden hiçbir şey anlamayız. Biz sade ve elhamdülillâh Müslümanız. Helal ile beslersen çocuğunu; hürmet ile öder borcunu… Haram ile beslersen o’nu; hakaret ile öder borcunu. Sen her anne kadar mübareksin. Beni doğurmasaydın ben şimdi belki ölümden korkmayacaktım, cinnetten titremeyecektim. Bu kadar korktuğumuz şeylerin zıddı olan nimete sayenizde kavuşuyoruz. Sen her anne kadar mübareksin. Ben deli olursam kabahat senin değil anne! Bugün ağla çocuğum, yarın ağlayamazsın! Şimdi anladığını, sonra anlayamazsın! Diğer Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Yeni Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Necip Fazıl Kısakürek Efsane Sözleri Necip Fazıl Kısakürek Özlü Sözleri Necip Fazıl Kısakürek Anlamlı Sözleri Necip Fazıl Kısakürek Sevgi Sözleri Necip Fazıl Kısakürek Aşk Sözleri Necip Fazıl Kısakürek Dini Sözleri Necip Fazıl Kısakürek Kapak Sözleri Necip Fazıl Kısakürek Dostluk Sözleri Necip Fazıl Kısakürek Etkileyici Sözleri Necip Fazıl Kısakürek Kitap Sözleri
Haberler Gündem Haberleri Necip Fazıl Kısakürek Ayasofya şiiri, sözleri! Ayasofya cami ibadete açıldı mı? Giriş Tarihi 1650 Güncelleme Tarihi 1756 ABONE OL Necip Fazıl Kısakürek Ayasofya şiiri, sözleri kararın açıklanmasının ardından araştırılan konular arasında yerini aldı. Uzun süredir kararın alınmasını bekleyen vatandaşlar son dakika açıklaması ile sevincini sosyal medyada paylaşmaya başladı. Ayasofya camii hakkında yazılan en güzel şiirler ve sözler merak ediliyor. Peki, Ayasofya cami ibadete açıldı mı? Merak edilen detaylar haberimizde... Necip Fazıl Kısakürek Ayasofya şiiri, sözleri nedir? En güzel Ayasofya şiirleri nelerdir? Sorularının cevapları son dakikaların araştırılan konuları arasında yer alıyor. Milyonlarca vatandaşın ve dünyanın gözünü çevirdiği karar açıklandı. Danıştay, Ayasofya'nın müzeye çevirilmesi kararını kaldırarak ibadete açtı. Vatandaşlar son dakika açıklaması ile sevincini sosyal medyada paylaşmaya başladı. Ayasofya camii hakkında yazılan en güzel şiirler ve sözler merak ediliyor. Peki, Ayasofya cami ibadete açıldı mı? Merak edilen detaylar haberimizde... NECİP FAZIL KISAKÜREK AYASOFYA ŞİİRİ AYASOFYA AÇILMALIDIR. TÜRK'ÜN BAHTIYLA BERABER AÇILMALIDIR. Ayasofya'yı kapalı tutmak, Yunanlıya "ben yapamıyorum; sen gel de kendi hesabına aç!" demekten farksızdır. Ayasofya'yı kapalı tutmak, Birleşmiş Milletler'den Afrikalı yamyam devletlerine kadar aleyhimize rey verdirip kendileri müstenkif geçinen Batılılara "artık benim hayat hakkım kalmadı!" demektir. Ayasofya'yı kapalı tutmak, bu toprağın üstündeki 30 milyon ve altındaki 30 milyar Türk'ün semâları tutuşturan lanetine hedef olmaktır. Ayasofya'yı kapalı tutmak, Allah'a sövmeye, Kur'ana tükürmeye, Türk tarihini kubura atmaya, Türk iffetini kirletmeye, Türk vatanını satmaya denk bir suçtur. Gençler! Bugün mü, yarın mı, bilemem! Fakat Ayasofya açılacak!.. Türk'ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya'nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler. Ayasofya açılacak... Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün mânalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırlayacak!.. Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik ve kötülük etmişlerin dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek... Ayasofya açılacak!... Bütün değer ölçülerini, tarih hükümlerini, dünyalar arası mahsup sırlarını, her iş ve herşey hakkındaki gerçek miyarları çerçeveleyici bir kitap gibi açılacak... Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya, onların aynı şekilde mühürlemeğe yeltenip de hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaştığı günü dehşetle kolladığı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi açılacak... Ayasofya'yı, artık önüne geçilmez bu sel açacak... Bekleyin gençler!.. Biraz daha rahmet yağsın... Sel yakındır. Ulusal hukuk açısından değerlendirildiğinde ise; Burası bir vakıftır. Vakıfların özel hukuk tüzel kişiliği vardır. Dolayısıyla bir vakfın vakıfname ile tahsis ettiği bir yapıyı başka amaçla kullanma imkanı yoktur. Bu hukuka uygun olmaz. KARİYE MÜZESİ KARARI... Kariye müzesi ile ilgili karar ile ilgili Çamlı, bazı kararlar hukuka aykırı olabilir. Çok önemli değil . Hakim kararını verirken hukuka, mevzuata bakması gerekir. Uluslararası hukuka göre burası cami olarak kullanılmalı, ulusal hukuka vakıf mevzuatına bakılırsa yine cami olarak kullanılması gerekiyor. Çünkü öyle tahsis edilmiş amacına uygun kullanılması gerekiyor. Burası Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevirilmiş. AYASOFYA'NIN ÖNEMİ? Ayasofyanın Müslümanlık için yeri büyük. Özellikle İstanbul'un fethini gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmet'in Ayasofya için yaptıkları, söyledikleriyle, Ayasofya'nın değeri arttı. Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya'nın günümüze kadar gelmesinde büyük rol oynadı. AYASOFYA HRİSTİYANLAR İÇİN NEDEN ÖNEMLİ? Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu'nun İstanbul'da yapmış olduğu en büyük kilise olup aynı yerde üç kez inşa edilmiştir. İlk yapıldığında Megale Ekklesia Büyük Kilise olarak adlandırılmış, 5. yüzyıldan itibaren ise Ayasofya Kutsal Bilgelik olarak tanımlandı. Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu boyunca hükümdarların taç giydiği, başkentin en büyük kilisesi olarak katedral işlevi gördü. AYASOFYA MÜSLÜMANLAR İÇİN NEDEN ÖNEMLİ? Fatih Sultan Mehmet İStanbul'u fethettikten sonra Ayasofya'nın ismini değiştirmeden, kılıç hakkı olarak gördü ve restorasyon çalışmalarıyla, bu güne kadar gelmesine destek sağlamış olarak camiye çevrilmesini sağladı. Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile birlikte cami olarak varlığını sürdürdü. FATİH SULTAN MEHMET 1 HAZİRAN 1453 DE AYASOFYA İÇİN BİR VAKIF KURAR VE AŞAĞIDAKİ VAKIF SENEDİNİ YAZDIRIR "İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya'yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi'nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar. Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah'ın, Peygamber'in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah'ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir" ULUSAL VE ULUSLARARASI HUKUK NE DİYOR? Avukat Yasin Şamlı; "Uluslararası hukuk açısından bakıldığında her devetin egemenlik hakkı vardır. Kendi sınırlarındaki içindeki bir yapıyı istediği gibi kültüre ahlaka uygun olmak kaydıyla istediği gibi kullanabilir. Hiçbir devletin buna müdahale hakkı yoktur." ifadelerini kullandı. AYASOFYA NE ZAMAN MÜZEYE ÇEVRİLDİ? 1453 yılında Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethetmesiyle cami olarak hizmet vermeye başlayan Ayasofya, 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrildi. Ayasofya Bizans İmparatoru 1. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında dönemine göre 5 yıl gibi kısa bir sürede İstanbul'un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrildi. AYASOFYA NE ZAMAN MÜZE OLDU? 1453'te camiye çevrilen Ayasofya birçok defa restore edildi. 1930 ile 1935 yılları arasındaki restorasyon çalışmaları nedeniyle halka kapatılan Ayasofya Bakanlar Kurulu'nun 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrilmiştir. 1934 yılından itibaren Ayasofya müze olarak hizmet vermektedir. İLK KARARDA 'MÜZE' DEDİLER Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği, kararın iptali istemiyle Danıştay 10. Dairesi'ne 2005'te dava açtı. Daire, 31 Mart 2008'de Ayasofya'nın müze olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verdi. Davacının söz konusu karara itiraz etmesi üzerine konu, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na taşındı. Kurul, 10 Aralık 2012'de Dairenin kararını onadı. Davacının karar düzeltme talebi de Kurul tarafından 06 Nisan 2015'de reddedildi. Böylece Ayasofya müze olarak kullanılmaya devam edildi. İKİNCİ KEZ DAVA AÇILDI Bu gelişme üzerine dernek, 2015 yılında Anayasa Mahkemesine AYM bireysel başvuruda bulundu. Başvuru dilekçesinde, Ayasofya'nın ibadete açılması yönündeki talebin reddedilmesinin din ve vicdan hürriyetini ihlal ettiği belirtildi. AYM, başvuruyu 3 yıl sonra gündeme aldı. AYM Birinci Bölümü, 13 Eylül 2018'de ele aldığı başvuruyu, 'incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik' nedeniyle kabul edilemez buldu. Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği, 2016 yılında ikinci kez Danıştay 10. Dairesi'ne dava açtı. Davacı vakıf, Ayasofya Camii'nin müzeye çevrilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararın iptalinin yanı sıra kararın üzerindeki Atatürk imzasının kriminoloji laboratuvarında incelenmesini de istedi. Ayasofya'nın müze olmasına ilişkin karardaki Atatürk imzasının sahte olduğu ileri sürülüyordu. GÜNÜN MANŞETLERİ İÇİN TIKLAYIN A A
Necip Fazıl Kısakürek camii sözleriCamiler serbest ama bütün yolları yasak; Onlar meydana hakim,bizse camide tutsak..© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine Fazıl Kısakürek hayatı Ünlü Türk Edebiyatı’nın Muhafazakarlar’ından, şair, hikaye ve piyes yazarı, gazeteci ve düşünür Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1905 yılında İstanbul’da dünyaya en önde gelen fikir adamlarından Üstad Necip Fazıl Kısakürek, çocukluğunu, mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının, İstanbul Çemberlitaş’taki konağında geçiren ve kayıtlı bir secereyle, Alâüddevle devrinin Şeyhülislam Mevlâna Bektût’a dayanan ve Dulkadiroğulları’na bağlı “Kısakürekler” soyunun mensubu olan Kısakürek, okuyup yazmayı henüz 5 – 6 yaşlarındayken dedesi, Mehmet Hilmi Efendi’den öğrendi ve 1916 senesine kadar, Büyükdere’de Emin Efendi isimli, sarıklı bir hocanın işlettiği mahalle mektebinden başlayarak çeşitli okullara devam ve orta öğrenimini, Fransız Papaz ve Kumkapı’daki Amerikan Koleji’nde tamamlamasının ardından, Serasker Rıza Paşa Yalısı’ndaki, Askeri Deniz Lisesi’nde eğitimini yazmaya, on yedi yaşındayken, annesiilk şiirleri, 1922 senesinde, Ziya Gökalp’in kurduğu ve Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı, Yeni Mecmua’da, yayınlanan Kısakürek, Milli Mecmua ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle adını hocaları arasında, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi, İbrahim Aşkı gibi dönemin ünlü isimleri yer alan, Kısakürek, 1924’te, İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdikten sonra 20 yaşında, Maarif Vekaleti’nin Avrupa’ya okumaya gönderilecek, ilk talebe grubu için açtığı sınavda gösterği başarıyla gönderilmeye hak kazandığı Fransa’da, Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü basılan ilk kitabı Örümcek Ağı ve 1928’de yayınlanan Kaldırımlar gibi eserleriyle, kendini çok genç yaşta, çağdaş şairlerin önüne çıkararak, edebiyat çevrelerinde büyük yankı geçirdiği dönemin ardından, Osmanlı Bankası’nın Ceyhan, İstanbul ve Giresun şubelerinde Ağustos 1929’da Ankara’ya giden ve 9 yıl boyunca, İş Bankası’nda müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalışan Kısakürek, döndükten sonra, 1939 – 1943 seneleri arasında, bir Fransız okulu, Robert Kolej, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi gibi okullarda öğretmen olarak görev Milli Eğitim Bakanlığı’nın ders kitaplarında okutulan Kısakürek’in, askerliği bittikten sonra Ankara’ya dönmesinin ardından, 1932 senesinde, henüz otuz yaşına basmamışken yayımlanan ve kendisini şöhrete taşıyan, üçüncü şiir kitabı, Ben ve Ötesi, başarısının devamının geleceğinin sinyallerini basamaklarını hızla tırmanırken, felsefi arayışlarını sürdüren Kısakürek için, 1934 yılı bir dönüm noktası niteliğini taşıdı. Bohem hayatını en yoğun yaşadığı dönemde, Kısakürek’in, Beyoğlu Ağa Camii’nde vaiz olan, Abdülhakim Arvasi ile tanışması, neredeyse bütün tiyatro eserlerinde karşımıza çıkan, üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu dönemin temelini ilgi gören, Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak gibi piyesleri arasında, Bir Adam Yaratmak, Türk tiyatrosunun hatırı sayılır Fazıl’ın şairliği ve oyun yazarlığı kadar, çıka dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadele de yazarı Türk Edebiyatı’nın önemli isimleri arasına yayımlanmaya başlanan 17 sayılık, haftalık Ağaç Dergisi, dönemin ünlü edebiyatçılarının birleştiği bir okul haline Doğu Dergisi’nde çıkan yazılarıyla, İsmet Paşa ve tek parti döneminde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yönetimine karşı sürdürdüğü muhalefet sonucunda, hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istenen Kısakürek, 163. maddeye aykırı bulunan yazıları ve zaman zaman çeşitli gerekçeledan yayımladığı, Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anılarına yer sık kapatılan ve toplatılan Büyük Doğu’nun çıkmadığı dönemlerde, günlük fıkra ve çeşitli yazıları Yeni İstanbul, Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman Gazeteleri’nde yayımlanan ve Büyük Doğu’da çıkan yazılarında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi imzalar altında yazılaryazan Kısakürek’in, 1962 yılından itibaren, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde verdiği konferanslar da dikkat çekti ve büyük ilgi Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü’nü ve Türk Edebiyatı Vakfı tarafından verilen beratla Sultan-üş Şuara ünvanını kazanan Kısakürek, 1981’de İman ve İslam Atlası adlı eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı’nın sahibi olurken, 1982’de de, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından verilen, Üstün Hizmet Ödülü’nü Necip Fazıl Kısakürek, 25 Mayıs 1983 yılında İstanbul’da hayata veda edip, Eyüp Sultan Mezarlığı’na defnedildi.
Sayfa İçeriği Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Kısa, Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Anlamlı, Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Tumblr, Necip Fazıl Kısakürek Sözleri 2016Bu sayfamızda büyük şair Necip Fazıl Kısakürek’ten en güzel sözleri hazırladık. Bu harika şairin harika sözlerini sevdiklerinizle face ve twitterdan FAZIL’IN HARİKA SÖZLERİBenim istediğimi Allah istemiyorsa, konu hesabımız bile çarşıya uymuyorken, ahiret hesabımızın vay tadını bilirseniz ekmeği paylaşmak ekmekten daha kulluk etme! Unutma ki sen de kulsun. Ve gerektiğinden fazla önem verme! Yoksa derdinde olmayan ağaç, vardır aşkın en yücesine layıktır. Kimileri vardır aşkın en yücesini versen de, var fakat bizim ondan, yalnız sorulduğu zaman haberimiz var!Yusuf baştan aşağı iffet olduktan sonra, Züleyha baştan aşağı afet olsa ne lambası gibi olma ey yar. Kime yandığın belli bu kadar perişan hale getirilmeseydik; dışımızda bu kadar hürmetsizliğe zorların zoru, yaşamak ondan da zor!Yalnızım diye üzülmüyorum… Çünkü biliyorum, yalnız insanın ihanet edeni de olmaz…Kavuşmak mı? Belki… Daha ölmedim!Necip Fazıl’a sormuşlar “neden sigarayı bu kadar çok seviyorsunuz?” “Benim için yanan bir tek o var” demiş…Gökler ağlıyor, biz ağlamışız çok mu? Bize yobaz diyorlar, haberin yok mu?Bir namazım, bir duam, birde eski seccadem, hepsi hepsi bu kadar, işte benim dikey olarak gel, yatay olarak zaten geleceksin!İnsanlar ikiye ayrılır, vaktini beşe ayıranlar, vaktini boşa “günahın” olsa da bana, bir “gün ah’ım” yok sana…Veren de o alan da o, nedir senden gidecek? Telaşını gören de, can senin büyük nimet, zekâdan da ağır yük güzel bir şey, budur perde arkasından haber, güzel olmasaydı ölür müydü peygamber!Çok sıkıldıysan hayattan, bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; yaşamak bana, kalsın şiirde sözde yerde, sen araştır, göklere çıkan merdiven ağızda, her telde fanilik dırıltısı, sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı!Biz; ayakları şişene kadar namaz kılan peygamberin, gözleri şişene kadar uyuyan istemem gelmeni yokluğunda buldum ben Allah kelimesinden başka, ağzından tek söz bile çıkmayan bir dilsiz olsaydım!Akıldan büyük nimet, zekâdan da ağır yük yaklaşsam sonu uzaklık ve kırgınlık, anladım ki yok Allahtan başkasına yakınlık…Zamanın çarkları sizi yürütüyor, zamanın çarkları beni öğütüyor…Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten affet, senden habersiz aldığım her nefesi bile geri veriyorsak, hiçbir şey bizim dünyalar kadar değerli zannedenlere kısa bir not; dünya beş para etmiyor…İhya etmek için ne kadar ilim lazımsa imha için de o kadar cehalet kâfidir…Gözüm, aklım, fikrim var deme hepsini öldür sana çöl gibi gelen, o göl diyorsa göldür…Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya pişer koruk, yerle bir olur doruk. Sabır, sabır ve sabır, işte Kur’an da bize gerici diyenlere ancak deh demek için gerideyiz…Başım çığlıklı bir çocuk, onu nasıl avutsam? Ne yapsam da ölümü bir saatçik unutsam?Cevabımın şiddetinden susuyorum!Başım çığlıklı bir çocuk, onu nasıl avutsam? Ne yapsam da ölümü bir saatçik unutsam?Öyle insanlar vardır ki; lağıma düşseler, lağımı olan tükenir onda olan sonsuz, feza sizin olsa ne yapacaksınız çürük cevizlerle dolu bir denizde sağlam cevizi kimsecikler okşamaz madem, öp beni alnımdan; sen öp namaz kılarsa, namaz da insanı insan zamana, dur, geçme diye dayat. Bir sigara içmekten daha kısa bu dediğin Allah için değilse, ne çıkar hayat önünde kokutanlar mürteci diyor bana; yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça olgunlaştıran yaşı değil, yaşadıklarıdır…Sonunda eyvah’ diyeceğin şeylere, başında eyvallah’ deme. Pişman ol fakat pişman var diye işlenen suçtan vicdan burkulur; affı sigortalayan hayâsızdan korkulur…Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım; nihayet döne döne aynı noktaya uzanan dudakları tepeyim, Allah diyen gel seni ayağından öpeyim!Ölecek miyim, tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlenin hasreti sükût düştüğünden beridir, kalbimizin sesini daha bir güzel duyar herkesin başına gelir, ama geç ama erken… Ya kazanırken, ya da kazandığını yerken…Neye yaklaşsam sonu uzaklık ve kırgınlık, anla ki yok Allah’tan başkasıyla yakınlık. İki insan çeşidi vardır. Zaman geçtikte hatalarıyla yüzleşen! Zaman geçtikçe yüzsüzleşen…Sevdalın şu dağı del dese, koşar, delersin! İş Allah’a geldi mi, gücün yok, sendelersin!Ya Allah’a baş eğer hiç kimseye eğmezsin, ya da herkese baş eğer hiçbir şeye kıskacında yoğurmuş bizi kader; aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!Ne başını kapat, altını göster; ne altını kapat, üstünü göster. Hepsini kapat, imanını kahkahanda Allah’a teşekkür etmiyorsan, neden her ağladığında o’na kızıyorsun?İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal, hamallık ki sonunda ne rütbe var ne de şiiri iman için bilmişiz ve bu mihrak bilgiyi, her bilginin geçtiği bin bir yol ağzı zorlama yoktur, insan özgürdür elbette! İsteyen bu dünyada pişer, isteyen ahirette!Düşünüyorum O’ndan evvel zaman var mıydı? Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı?Sırma renginde pislik, dünyanın süsü püsü, bende tek aziz eşya annemin başörtüsü…Yarın elbet bizim, elbet bizimdir gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen; hem yolunu kaybedersin, hem dostunu!Kadından kendisinde olmayanı isteriz; hasret yerinde kalır ve biz çekip iner yokuşlardan, hep basamak basamak; benimse alın yazım, yokuşlarda kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan geçti bugünü düşünüyorum, yarın var mı? Gençliğine güvenme, ölenler hep ihtiyar mı?Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi çoğu kişide yoktur!Dünya güzel olsaydı, doğarken ağlamazdık… Yaşarken temiz kalsaydık ölünce yarısını uyuyarak geçiriyoruz, diğer yarısını da uyutularak…Yanında olduğum zaman değerimi bilmezsen; değerimi bildiğin gün beni yanında bulamazsın…Adam olmak cinsiyet meselesi değil, şahsiyet 30 yıl saatim işlemiş ben durmuşum, gökyüzünden habersiz uçurtma gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!Benim ayağımın altıda müsait başımın üstü de nerde olacağını sen belirle…Ey bir aileye bile hükmedemeyen ilerici. Üç kıtaya, yedi denize hükmeden ecdadın mı gerici?Gençlik… Gelip geçti… Bir günlük süstü; nefsim doymamaktan dünyaya ilk yarısı; ikinci yarısını beklemekle, ikinci yarısı da; ilk yarısının hasretiyle oluyor bir garip duyguya varıyorum; ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?Öyle ucuz değil gül koklamak… Gül tutan ele diken batmalı… Bir aşka gönül veren o aşkın kapısında yatmalı!Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan günlük dünya için gayret üstüne gayret, ebedi bir yaşam için gayret yok hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu? Kıymetli malı olanlar ölene bayram, bayrama sevinmek var; oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!Önüne gelenle değil, seninle ölüme gelenle beraber nefis çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem; insandan kaçmak kolay, kendimden çekilen şeyi duymamak değil, ona dayanmayı gözünü, kalbine her an yokluğu üfür! Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür…Anladım işi; san ’at Allah ı aramakmış, marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış…Geçti, istemem gelmeni, yokluğunda buldum seni; bırak vehmimde gölgeni, gelme, artık neye yarar?Bana bir ben lazım, bir de beni anlayan. Beni bir ben anlarım, bir de beni yaradan…Allah bir! Demektense ecel teri dökerken; ölüversem, beklenmez anda Allah bir erken…Gönlüm uçmak dilerken semavi ülkelere, ayağım takılıyor yerdeki çağdışı diyorlarmış. Ne büyük bir onur! Ben bu çağın dışında kalmayayım da, içinde mi sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!Verirler ” ben acizim, kudret senin” dedikçe… Verenin şanı büyük, sen iste istedikçe…Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; onu İstanbul diye toprağa beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı; elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı!Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla! Yaşaya dursun insan, hayat dediği başım benim, kan pıhtısı, cerahat; ona yastıkta değil, secde yerinde rahat…Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti, iyi insanlar iyi atlara binip şu, bu değil, öteleri düşünmek; sizinse düşünceniz yataklarda kapısından erişilecek dünyayı bilseydin, yatağını yorganını hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan, bir günahı, seni beklediğim oruç, bu akşam tıklım tıklım ye diye; bu akşam, yarın oruç tutabilmek için çilesine tahammül gerek, değil mi ki sefa ile cefa müşterek? Sizce ağlamak için gözyaşı mı gerek? Bazen dertliler de ağlar ama gülerek…Bizler açlıktan karnına taş bağlayan peygamberin, doymak bilmeyen ümmetiyiz…Helal ile beslersen çocuğunu hürmet ile öder borcunu, haram ile beslersen o’nu hakaret ile öder gelirse başımıza Hak’tandır; fakat geliş sebebi, Hak’tan ayrılmaktandır. Çıkamam, aynalar, aynalar zindan. Bakamam, aynada, aynada vicdan; beni beklemeyin, o bir hevesti; gelemem, aynalar yolumu sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu ömür idamlık Ali vardı, asıldı; kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; bahçeye diktiği üç beş karanfil…Ağaçtan düşen yaprak nasıl kurumaya mahkûmsa; gönülden düşen insan da unutulmaya affetmek hayatımın en büyük hatasıydı. Nerden bilebilirdim ki. Katilini affedersen seni yine öldüreceğini…Ben geçmişimi dürdüm, büktüm ve kaldırıp çöpe attım, bu çöpleri ise ancak; kediler ve köpekler karıştırır!Gençliğine doyamadan gitti, derler. Doymak mümkün mü ki, doyup da gitsin. Doymak burada değil. Burası acıkmanın yeri…Kadın mezarlığa girerken başını kapıyor, dışarı çıkarken açıyor, ölüye karşı kapayıp, diriye karşı açmak akıl mu ne bilirsin diye; ”haddimi bilirim” soruldu mu ne istersin diye; “haddimi bilir, hakkımı isterim” demeli…Ayağın taşa takıldığında “Allah kahretsin” bile dememelisin, dua etmelisin ki taşa takılan bir ayağın var…Ölüm her aklına geldiğinde ah’ edip vah’ edip inleme; bu halinle rabbimi incitmiş olacaksın. Ecel kapıyı çaldığı zaman evi telaşa verme; o geldiği zaman, sen çoktan gitmiş gönül, gidenden ümidini kes! Kaçan bir hayale benziyor herkes, sanki kulağıma gaipten bir ses buluşmalar kaldı mahşere olduğu her yerde şiddet, operatörün neşteri gibi bir nimet, olmadığı yerde de katilin bıçağı şeklinde bir benim, seninki de senin! Bu şeriattır… Seninki senin, benimki de senin! Bu tarikattır. Ne benimki benim ne de seninki senin her şey Allah’ın! Bu da hakikattir!Allah’ın on pulunu bekleyedursun on kul bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa yaşasın kefenimin kefili de ne eş, ne arkadaşınız var; sükût gibi münzevi, çığlık gibi hürsünüz. Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; onu da, hangi diyar olsa sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! lslak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Yazımız 15 Eylül 2021 tarihinde güncellenmiştir. Cami ile İlgili Sözler Minareler, eğri dünyanın en doğrularıdır. Caminin güzelliği sadeliğinde, süsü ise cemaattedir. Namaz için mescide giderken attığın her adım bir sadakadır. – Hadis-i Şerif Camiye dikey olarak gel, yatay olarak zaten geleceksin. – Necip Fazıl Kısakürek Camiler her yastaki Müslümana hitap eden bir nevi mekteptir. Hekimoğlu İsmail Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; her nakışta o mana öleceğiz ne çare? – Necip Fazıl Kısakürek Mabetler, mukaddes kimselere vakfedilmiş, müzeler değil, fakat günahkârlar için birer hastanedir. Buren Camiler, nefsin ezildiği ve şeytani güçlerin, ruh ve mana karşısında mağlup düştüğü bir muharebe meydanıdır. Denildi mi bir yerin adına Türk beldesi, gözüm al “bayrak” arar, kulağım “ezan” sesi – Necip Fazıl Kısakürek Bir kimse evine gelene nasıl ikramda bulunursa, Allah’ta evine camiye gelene özel ikramda bulunur. Hadis-i Şerif Gidip, küçük bir caminin iki vakit arasındaki tenhalığına bağdaş kurduğumuzda, bizden başka kıskanılacak kimse yoktur. – Ali Ayçil Kim Allah için bir ev inşa ederse mescit yaparsa Allah’ta Cennet’te onun için bir ev yapar. Buhari, Salat 65, Müslim, Mesacid 4 Cami minarelerinden ve televizyon vericilerinden halka yönelen mesajlar birbirine zıt olursa ne elde edebiliriz ki? – Aliya İzzetbegoviç h Biz, kısık sesleriz. Minareleri sen ezansız bırakma Allah’ım! Ya çağır şurda bal yapanlarını, ya kovansız bırakma Allah’ım! – Arif Nihat Asya Seni görüyorum yine İstanbul. Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan. Minare minare, ev ev, yol, meydan. – Ziya Osman Saba Şüphesiz mescitler, yalnızca Allah’a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiçbir şeye ve kimseye kulluk etmeyin dua etmeyin, tapmayın. Cin Suresi/18 Caminin kapısını bilmez, sofuluk taslar. – Atasözü Bilmediği, hatta hiç görmediği konularda biliyormuş gibi görünüp cahilliğini belli etmek. Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır. Tevbe 18 Bir kimsenin mescide alakasını görürseniz, onun mü’min olduğuna şehadet edin, zira Cenab-ı Hak şöyIe buyuruyor “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inananlar imar ederler. Hadis-i Şerif Caminin mumunu yiyen kedinin gözü kör olur. – Atasözü Kendisini büyüten, yetiştiren, besleyen kimsenin, ya da bir kamu kurumunun malına hıyanet eden, el uzatan kişi onmaz, cezasını bulur. Zarar vermek, inkar etmek, mü’minIerin arasını ayırmak, Allah ve Peygamberine karşı savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak üzere bir mescit kurup; “Biz sadece iyilik yapmak istedik” diye yemin edenlerin, yalancı olduklarına şüphesiz ki AIIah şahittir. Tevbe 107 Ayetin kısa açıklaması Mescid-i Dirar adı verilen ve münafıklar tarafından toplanma merkezi haline getirilen, anlaşılmaması için mescid görünümü verilip şehir merkezine uzakta oturan yaşlıların gelmesi için yaptık denilerek yapılan mescid hakkında inen ayettir. Ayetten sonra Peygamber efendimiz bu yapıyı yıktırmıştır. Namazını bitirip, omzunu cami duvarına dayayıp, elindeki tesbihi tane tane çekip ardından gözlerini dünyaya, gözlerini tüm yorgunluklara, gözlerini açtığı ellerinin ardında kalan her şeye yumdu. Sonra o ellerin içinde biriktirdiklerini yüzüne sürdü. Sonra ağırca ayağa kalktı. Sonra dışarıya, hayata, hayatın bir kenarına adımlarını usulca, yorgunca ama huzurluca atıp yeniden başladı; Hayata, imtihana, sabra, yaşamaya… – Mehmet Deveci
necip fazıl kısakürek cami ile ilgili sözleri