ZCZ3. - 1519 Güncelleme - 1531 İstanbul Üsküdar'da öldürülen Suriyeli muhalif aktivist Orouba Barakat ile 22 yaşındaki gazeteci kızı Halla Barakat, Fatih Camii'nde düzenlenen cenaze töreniyle son yolculuğuna uğurlandı Üsküdar'daki evlerinde öldürülen Suriye'nin önde gelen muhalif aktivisti Orouba Barakat ile 22 yaşındaki gazeteci kızı Halla Barakat için Fatih Camii'nde cenaze töreni düzenlendi. DHA'nın haberine göre, anne-kızın tabutlarına Özgür Suriye Ordusu bayrağı örtüldü. Çok sayıda rejim muhalifi de cenazede hazır bulundu. ABLA REJİMİ SUÇLADI Cenazede gözyaşı döken Shaza Barakat, cinayetten Suriye rejimini sorumlu tuttu. Acılı kadının daha fazla konuşmasına yakınları izin vermedi. "ÖZGÜR SURİYE'Yİ GÖRMEK İSTİYORDUN" Türk asıllı Suriye vatandaşı Fadima Hüseyin yakın arkadaşı Orouba Barakat'ı gözyaşlarıyla uğurlayanlar arasındaydı. Hüseyin, tabutun başında "Daha neler umuyordun, neler bekliyordun? Özgür Suriye'yi görmek istiyordun. Rabbim gani gani rahmet eylesin" diyerek gözyaşı döktü. "BİR ORDUDAN GÜÇLÜYDÜ" Halla Barakat'ın ABD vatandaşı olduğunu söyleyen Fadima Hüseyin "Sesi çok büyüktü. Bir ordudan güçlüydü" dedi. Katillerin bulunması konusunda Türk makamlarından ümitli olduklarını söyleyen Hüseyin, " Bu cinayet cezasız kalmayacak. Kardeşim idam hükmünü getirin ya. Bunları öldürenleri evinin önünde asın " diye konuştu. Hüseyin, Orouba Barakat'ın bir diğer kardeşinin ABD'de nefret cinayetine kurban gittiğini, yeğeninin de Mavi Marmara'da İsrail askerleri tarafından katledildiğini açıkladı. Hüseyin, "Ailesi şehit ailesidir. Çok fedakar bir ailedir" ifadesini kullandı. "ZATEN ÖLECEĞİM SIKINTI ÇOK" Orouba Barakat'ın bir diğer arkadaşı İmam Bedir de cenaze başında konuştu. Cinayeti işleyenin rejim olduğunu dile getiren Bedir, sigarayı bırakmasını istediğinde kendisine "Zaten öleceğim, sıkıntı çok" dediğini söyledi. Anne ile kızı İstanbul'da Yayla Habipler Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
1521 Son Güncelleme 1421 Fatih Camisi'nde öğle vakti kılınan cenaze namazına, Oruba Barakat'ın eşi Tevfik, kız kardeşi Şeza ve erkek kardeşi Main Barakat, akrabaları, sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle Suriyeliler ve çok sayıda vatandaş katıldı. Aile, burada taziyeleri kabul etti. Main Barakat, gazetecilere yaptığı açıklamada, kardeşinin ve yeğeninin şehadetlerini Allah'ın kabul etmesini dileyerek, Suriyelilerin özgürlük için çalışmaya devam etmelerini, kardeşinin ve yeğeninin davasının sürmesini istedi. Şeza Barakat ise kardeşine ve yeğenine Allah'tan rahmet dileyerek, kendisinin bu acı karşısında güçlü durduğunu, her ikisinin de Suriye için şehit olduklarını, Beşar Esed'in yanında yer alan ve onunla çalışanların cezalarını çekeceğini söyledi. Oruba Barakat'ın yakın arkadaşlarından Fatima İslam ise anne ile kızını katledenlerin yakalanmasını istediklerini vurguladı. Esed rejimine göre Barakat'ların büyük bir ordudan daha tehlikeli olduğunu, rejimin işkencelerini ve suçlarını dünyaya duyurduklarını dile getiren İslam, Amerika'da da akrabalarının tesettürlü olduğu için öldürüldüklerini, onların şehit ailesi olduğunu kaydetti. Oruba ve Halla Barakat'ın cenazeleri, kılınan cenaze namazının ardından Habipler Yayla Mezarlığı'nda mezarlığında toprağa verildi. Bu arada, Mısır'da vefat eden eski Müslüman Kardeşler Teşkilatı İhvan Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Mehdi Akif için gıyabi cenaze namazı kılındı. Suriyeli gazeteci Halla Barakat 22, önceki gün işe gitmeyince arkadaşları durumdan şüphelenerek polise bilgi vermişti. Polis ekipleri, Barakat'ın annesiyle birlikte yaşadığı Üsküdar'daki eve çilingir yardımıyla girmişti. Evde, anne Oruba Barakat 60 ile Halla Barakat'ın cansız bedenleri battaniyeye sarılı halde bulunmuştu. Yapılan incelemede, anne-kızın bıçaklanarak öldürüldüğü tespit edilmişti. Öte yandan, olayla ilgili soruşturma çok yönlü sürdürülüyor.
Resmi rakamlara göre Türkiye’de 3 buçuk milyona yakın Suriyeli yaşıyor. Komşuda yedi yıldır süren savaştan kaçanlar arasında gazeteciler de var. Dünyada en çok tutuklu gazetecinin bulunduğu ülkenin Türkiye olması, birçok ekonomik ve toplumsal sorunda Suriyelilerin suçlu veya potansiyel suçlu olarak kodlanması gibi durumlar Türkiye’de yaşayan Suriyeli gazetecileri tedirgin ediyor. Öyle ki güvenlik gerekçesiyle röportaj vermeyi dahi kabul etmiyorlar. Suriye’de yaşananlar beni gazeteci yaptı’ Altı yıldır Türkiye’de yaşayan ve serbest gazetecilik yapan 16 yaşında mesleğe başlamasında savaşın önemli payı olduğunu anlatıyor “Her zaman yazmayı çok sevdim, Suriye’de çatışmalar başladıktan sonra gazeteciliğin daha da önemli olacağını düşündüm. Dünyanın dikkatini Suriye’ye çekmek için o zaman gazeteci olmaya karar verdim. O dönem Suriye’de birçok yurttaş, gazeteci olmaya başladı, ben de öyle. Daha 16 yaşındaydım, Suriye’den birkaç medya kuruluşuyla iletişime geçmeye başlamıştım. Bir akşam bombardıman oldu, Esad askerlerinin evin içine gireceği korkusundan ailemle evin koridorunda panik halinde geçirdiğimiz o günün ardından Türkiye’ye gitme kararı aldık. Aklımda gazetecilik olduğu için Türkiye’de bir üniversitesiye başvurdum ve kabul edildim.” Beni koruyabilecek birine sahip değilim’ Suriye’de yaşadıklarından sonra Türkiye’yi küçük güvenlikli cennet’ olarak tanımlıyor ve ekliyor “Burayı da kaybetme korkusu içine girdim. Hükümetin göç politikası, Suriye’nin hep gündem maddesi olması, özellikle gazetecilik faliyeti yürüttüğüm iki yıl içinde bana hep korku hissettirdi. Türkiye’de yaşayan bir Suriyeli olarak bana bir şey olursa, beni koruyabilecek birine sahip değilim.” Türkiye’de yüzlerce tutuklu gazetecinin bulunduğunun altını çiziyor ve son olarak şu sözleri ekliyor “Türkiye’de hem Suriyeli olmanın, hem de Suriyeli bir gazeteci olmanın kaygısını yaşıyorum.” Bir şey olmayacağının garantisini kim verebilir?’ Haber için ulaştığımız çoğu gazeteci, endişelerinden dolayı röportaj vermeyi tercih etmedi ve bize kaygılarını iletti Sorularınıza doğru ve gerçekleri yansıtan yanıtlar verirsem riske girerim. FETÖ veya YPG damgası yiyip terörist diye beni içeri atılabilirim. Hükümetin Suriye politikasına değindiğimde başıma bir şey gelebilir. Bana bir şey olmayacağının garantisini kim verebilir? İçeri alınırsam bize sahip çıkacak kimse yok.
inşaat işlerinde kalıp ustası olarak çalışıyorum. aynı yerde beraber çalıştığımız 5 suriyeli var. aynı istikamette olduğumuz için 2003 model arabamla onları evinden alıp, tekrar evlerine bırakıyorum. bu sayede mazot parası vermekten kurtuluyorum ki zaten onların da işine geliyor, yoksa günde 4 dolmuş bir gün iş bitiminde eve gitmek için arabaya bindik. herkesi tek tek eve bırakırken sonuncusunu da evine bırakmak için kapısının önüne kadar yanaştım, normalde çocuğun ufak kardeşleri kapıyı açardı ama bu sefer kapıyı açan bir insan değil, tanrı'nın kadınları kıskandıracak güzellikte yarattığı sanat eseriyle karşılaştım. çehresi ayın en parlak yüzü gibiydi, incecik kaşları su terazisinin bile algılayamayacağı oranda simetrikti. dudakları bala bulanmış, yanaklarında haşin bir pembelik vardı sanki. gözleri arşı kıskandıracak şekilde maviydi. masmavi. sanırım körkütük aşık olmuştum, hele ki ona takılıp kaldığım anda ki tavşan ürkekliğinde ki kaçamak bakışları, kaybettiğim gerçeklik algısını, daha da giderken hiçbir trafik ışığına dikkat edememiştim o gün. bazen kırmızıda geçiyor bazen yeşil de bekliyordum, kulağımda çınlanan kornaların, küfürlerin haddi hesabı yoktu. eve nasıl geldiğimi bilmiyorum, canım yemek de istemiyordu. uzandım yatağıma öylece tavana baktım. hiçbir şey umrumda değildi, ertesi gün nasıl olacaktı, akşam işçileri eve bırakırken o kızı bir daha görecek miydim kaygısı taşıyordum içimde. sanki yarın onu göremezsem hayata küsecek gibiydim. sanırım aşık olmak böyle bir şeydi ve ben tam anlamıyla aptal gibi bir şey böyle geçti ve ben o kızı hala göremedim. içimde dinmeyen bir susuzluk vardı ve kana kana içsem de suyu kesmiyordu beni. bir plan yapmalıydım ve öyle de oldu. hassan kızın abisi olduğunu tahmin ettiğim işçi ona '' hafta sonu sizi pikniğe götüreyim '' diye teklif sunmuştum. önce biraz karasız kaldı tabi.. '' nargile de benden '' deyince '' allahu ekber diye bağırmaya başladı. dur dedim manyak mısın cihatçı diye alacaklar şimdi bizi. neyse dedim sen evdekilere söyle hafta sonu sizi alırım sonu geldi çattı. en güzel elbiselerimi giyinip, tıraşımı olmuştum. jöle de sürdüm saçlarıma, hem suriyeli kızlar jöleli saçlardan hoşlanıyor önüne yanaştığım ve karşımdaki manzara beni hayretlere düşürdü; en az 15 kişi ellerinde siyah poşet, battaniye, halı, tabak çanak ile beni bekliyorlardı. o grup idlib'e girse 2 saatte idlib'i alırdı. öyle bir kalabalık öyle bir hazırlık işte. gözlerim sevdiğim kızı aradı ama hepsi çarşaflı olduğundan kim olduğu anlaşılmıyordu. arkaya 6 kişi ön tarafa 3 kişi bindi. 3 kişi de bagaja bindi mecburen. geriye kalan 3 kişiye ne oldu hala alanına gittik. anında bina yapar ustalıkla ellerindeki malzemeleri serip oturulabilir düzene getirdiler. sürekli parklara doluştukları için tecrübeliler. neyse yemekler yaptılar falan ama ben hala sevdiğim kızı bulamıyorum. bir ara selfie çekmek için yanyana geldiler, aha dedim peçesini açacak, yok arkadaş çarşafla selfie çektiler. aklımı yitirecektim, normalde her hafta sonu arkadaşlarla halı saha, bar eğlencesi yapardık, ama benim yaptığım aktiviteye bak, şimdi arkadaşlardan biri beni görse ne diyecektim. yoldan geçenler bize garipseyerek bakıyordu, bazıları da iğrenerek. suriyeli değildim ama beni de onlardan sanıp ters ters bakıyorlardı. bir insanın kendi memleketinde kendi ırkı tarafından ırkçılığa uğraması kadar garip bir şey yoktur orada anladım. bir ara ters ters bakan bir abiye '' abi ben türküm '' diye gülerek cevap verdim '' şimdi de türklüğümüze mi göz koydunuz ulan '' diyerek 5-6 kişi beni iyice dövdüler. ne kadar söylesem de anlamadılar dövdüler. dayak yerken en iyisi suriyeli taklidi yapayım dedim '' abi ben surii '' dedim yine dövdüler. ulan adamlara ırk beğendiremiyoruz. en iyisi kürt olmak, herkese faşist de kafa rahat olsun. ortam biraz sakinleşti o ara da ben anca kendi geldim. kafamı kaldırdığımda bizim suriyeli grup nargilelerinden fokurdatıp, nizami bir şekilde dumanını dışarı bırakıyorlardı. ulan burada soykırıma uğramışım adamlar nargile keyfi yapıyor, ne rahat adamlar şey umduğum gibi olmamıştı. toparlanıp gitme vakti de gelmişti. hepsi toparlanmaya çalışırken bir ara saydım 15 kişiydiler. bunlar 12 kişi arabaya bindi 3 kişi hala nasıl geldi anlayamadım. umrumda da değildi. çünkü sevdiğim kızı kara çarşafa sarmışlar, bana göstermiyorlardı. yola koyulduk, yolda sevinçten bağırarak arapça şarkı söylüyorlardı. sevdiğim kıza jest olsun diye ben de onlara eşlik ediyordum. sağımdan geçen araba sanırım sesimizi duymuş ki '' ölürüm türkiyem '' şarkısını sonuna kadar açtı. dayak yememek için yol değiştirdim bu sefer. evlerinin önüne yanaştık. bir anda hepsi indi. saydım yine 15 kişiler. acaba arabamda gizli bir bölme keşfettiler de o 3 kişi oraya mı girdi hala esrarını çözemedim. neyse '' abe şükran '' falan diyerek teşekkür ettiler. baya minnettar görünüyorlardı. bir ara içlerinden bir tanesi tam eve girecekken peçesini açtı. aman allah'ım uğruna bu kadar çile çektiğim kızı 5 saniye bile olsa görebilmiştim. bu oydu, içimde kelebekler tüm benliğimle kıza odaklanırken, birden camda bizim işçi belirdi- abe artık işe gelmiyor ben- niye yahu ne oldu - sizin patron iyi değil başka iş var iyi para veriyorne kadar ısrar etsem de gelmeyeceğini söyledi. kendimi çok kötü hissediyordum. oyuncağı elinden alınan çocuk gibi hissettim kendimi. dayak yedim, ırkçılığa maruz kaldım şimdi de sevdiğim kız artık yok. eve geldim babam kapıyı açar açmaz bana bağırmaya başladı- ne ulan bu trafik cezalarıöyle ya kırmızı ışıkta geçmiştim. bu ceza bana değil ömrüme verilmişti sanki. babama sarıldım, sanki onu bir daha görmeyecekmiş gibi sımsıkı sarıldım. - baba ben aşık oldum- ulan bu sefer kime aşık oldun?- suriyeli baba- ulan adam akıllı bir kız bulamadın, geçen ki alman kız ne oldu, ya önceki kürt kızı? peki alevi bir kız vardı evlenecektin, yürü ulan odana bi bok olmaz senden..babam haklıydı. aşık olmasını beceremiyordum. ırksal fantezilerim vardı benim, belki de karma ırk düzeninin insanda oluşturduğu akıl almaz kafa karışıklığı zamanki gibi peçetemi alıp tuvaletin yolunu
31 Ekim 2018 Çarşamba 1115A+A-2015 yılında Sırbistan sınırında oğlunu sırtında taşıyarak polislerden kaçmaya çalışan sığınmacı bir babaya çelme takan ve diğer sığınmacılara da tekme atan Macar gazeteci Petra Laszlo hakkındaki 3 yıllık hapis cezası kararı Macaristan'daki üst mahkeme tarafından etik olarak yanlış davranan ama yaptığı hareketin vandallık sayılamayacağı belirtilen gazetecinin cezai suç yerine kötü davranış sebebiyle yargılanabileceğine karar verdi. Aynı zamanda mahkeme zaman aşımından dolayı davanın sona erdirilmesi gerektiğine hükmetti.
suriyeli kıza çelme takan gazeteci nereli