Serie 298. Book. liberta 3 months ago. Harold ve Maude. Hal Ashby. 2 Gönderi. Spoiler içeriyor Hayata ve aşka bakış açımızı değiştirecek, resmen tabularımızı yıkan , çok bilinmeyen kült filmlerdendir kendisi. Hele Maude karakterine sizler de aşık olacaksınız :) geçelim filmimize. 20 li yaşlarında olan Harold ve 80
Günlerdirbir kelime etmeden odaya kapanan, ağlamaktan gözlerinin akı kırmızıya dönen, bir kelime bile konuşmayan ben değilmişim gibi anlattıkça anlatıyorum. Bir yandan da ikinci tabak kremalı pastayı yiyorum. Halbuki onunla üniversitede pek konuşmazdık. Hep tuhaf bir kız olarak aklımda kalmış. Bense peşinden koşulan güzel ve akıllı olandım. Her şey nasıl da
EMRAH (@emrah_tellioglu3535) adlı kişiden TikTok videosu: "#izmir #gaziemir #keşfett #beniöneçıkart Biz zaten ölmek için yaşıyoruz be hayat😎😎". orijinal ses.
O bilinmezliğin esrarı ömrü boyunca peşini bırakmadı Jim Morrison’ın. Son ânına dair hayali de o esrarın hakkını layıkıyla vermeye dairdi: “Bir uçak kazasında ölmek güzel bir gidiş olurdu. Uykumda, yaşlanınca ya da aşırı doz uyuşturucudan ölmek istemiyorum. Ölümü hissetmek, koklamak, tatmak, duymak istiyorum.
Hanımköylü imdb
Biz zaten ölmek için Yaşıyoruz be hayat Hakkı YALÇIN. EGM -odsgm.meb.gov.tr - PA: 1. dönem BEKÇİLİK SINAVI SÖZEL SAYISAL soru kitapçığı FULL PDF indir! Türkçe, Matematik, Fen
CF5z. Fluie, 7. sayfadaki 65 numaralı mesajınıza 10. sayfadaki 91 numaralı mesajımla cevap vermiştim. Muhtemelen okumuşsunuzdur. Cevabımı yeterli bulup bulmadığınızı merek etmiştim. Eğer okumamışsanız okumanızı ve değerlendirmenizi rica etmek isterdim. Bu mümkün olabilirse çok sevinirim, saygılar. tekrar merhaba. Faydalı ve öğretici cevabınız için teşekkürler. Daha kısa cevap veremediğim için üzgünüm, özürlerimi kabûl edin lütfen. 1- Yanlış anlamalar ve buna bağlı değerlendirmeler forumlarda beklenen durumlardır çünkü forum üyelerinin alıntı yaptığı diğer kaynaklar veya kendi eklediği bilgileri ifade etmek için kullandığı terminoloji kimi zaman buna yol açabilir. Mesela içgüdü kelimesinin belirttiği kavram için ortada bir kavram kargaşası olduğundan söz edilebilir çünkü canlı organizmaların hareket ve davranışlarını ortaya çıkartan sebepler üzerinde kesinleşmiş bir bilimsel uzlaşma değil hâlâ devam eden bir tartışma vardır. Örneğin şu 6 farklı kaynaktan yâni görüş sahibinden yapılan alıntıları okuyun “1 İçgüdü Kavramı Hayvanlar belirli durumlarda ve belirli uyaranlar karşısında son derece "klişeleşmiş" standard davranışlar gösterirler. Bu tür davranışlara içgüdüsel davranış adı verilir. Bu davranışlar doğuştan vardır, öğrenilmemişlerdir. İçinde güdü kelimesi yer almasına karşın gerçekte psikolojinin tarif ettiği anlamda içgüdüler İngilizcesi instinct açlık, susuzluk veya cinsellik gibi biyolojik bir gereksinme sonucunda ortaya çıkmazlar. Bu nedenle aslında konu başlığında yer alan Cinsellik, Temel Bir "İçgüdü" yanlış kullanılmış bir ifadedir ve bu nedenle "içgüdü" kelimesi tırnak içine alınmıştır. Doğrusu Güdü olmalıdır. Psikoloji Bilimiyle uğraşan bilim adamları, insanların içgüdüleri konusunda birbirleriyle sürekli tartışma içindedirler.” 2 Dürtü ile içgüdü aynı şey mi? İçgüdü ve dürtü kesinlike aynı şey değildir. İçgüdü türün bütün üyelerinde aynı olup doğuştan edinilmiştir. İçgüdü biyolojik olana, biyolojik işleyişe bir göndermedir. Dürtü ise beden ile kültür arasındadır. 3 İçgüdü, türe göre davranışlarıdır ve türün tüm üyelerinde aynı şekilde görülür. İnsanda içgüdü yoktur. 4 Güdü kelimesi, kullanım itibariyle daha çok psikoloji biliminde kullanılmaktadır. Canlı türlerinin istemli veya istemsiz olarak davranışlarda bulunmasına neden olan uyarıcı anlamına gelmektedir. 5 Psikoloji biliminde herhangi bir şeyin eksikliğine ihtiyaç denir, bu eksikliği gidermek için bireyde dolayısıyla organizmada beliren yönlendirici güce ise dürtü denir. 6 Fizyolojik Güdüler İç dürtüler Açlık, susuzluk, cinsellik, annelik, enerji harcama, uyuma, dinlenme, organizmaya yaramayan maddeleri dışarı atma, sıcaktan, soğuktan, ağrı ve sızıdan uzaklaşma gibi fizyolojik gereksinmelerden kaynaklanan ve bunların giderilmesi için organizmayı belirli davranışlar yapmaya zorlayan güdülere denir. Fizyolojik güdüler, doğuştan var olan ya da olgunlaşmayla kazanılan öğrenilmemiş güdülerdir. Bazılarının fizyolojik temeli vardır, bazılarının yoktur. Açlık ve susuzluk, fizyolojik kökenli güdülerdir. Cinsel güdüler, analık güdüsü, hayvanlarda hormonlarla düzenlenirken, insanlarda hormonların önemi daha azdır. İnsan ve hayvanlarda duyusal uyarılma, faaliyette bulunma ve nesneleri kurcalama gibi güdüler de vardır. İçgüdü Davranışları Hayvanlara özgü olan, bir türün tüm bireylerinde görülen, öğrenilmemiş, evrimleşmeyen, bazen çevre etkisiyle biçim değiştirebilen, organizma tarafından amacı bilinmeyen davranışlara içgüdü davranışları denir. Örneğin, leyleklerin yazları serin, kışları sıcak ülkelere göçmesi, arıların altıgen petek yapmaları birer içgüdü davranışıdır. İçgüdüsel davranışların temel özellikleri şunlardır a İçgüdü davranışları doğuştandır. Öğrenilmiş değildir. b İçgüdü davranışları türe bağlıdır. Bir türe mensup bütün bireyler aynı içgüdü davranışında bulunurlar. Örneğin, örümcekler ağ örerler, kuşlar türlerine göre öterler ve yuva yaparlar. Bunlar türe özgü davranışlardır. Hem içgüdü hem de iç dürtü fizyolojik güdü doğuştandır. Fakat, içgüdülerde canlının hareket biçimi ve düzeni önceden belirlenmiştir. Oysa iç dürtüler canlıların hareket biçimini önceden belirlemezler. Örneğin, havlama içgüdüsü, bütün köpeklerde aynıdır. Oysa susuzluk iç dürtüsü söz konusu olduğunda, bunun giderilmesine yönelik faaliyet tarzı, her bireyde farklılık gösterir.” Bu alıntılar ve kendi bilgilerim ışığında insan türündeki eşleşme eylemi istemini ortaya çıkaran sebebin içgüdü ile değil, ancak edinilmiş kültür ve bilgiden kaynaklı bireysel karar ile açıklanabileceğini düşünmekteyim. Çünkü birey için bu istemin sonucunda çok istendik bir duyumsal ve bilişsel kazanım yâni cinsî haz gerçekleşmektedir. Ama bunun görülen asıl sonucu ise türün sürekliliğinin yâni biyolojik çoğalmanın güvence altına alınmasıdır. Bu mekanizma, evrim teorisi savunucularına göre doğanın tercih ettiği işleyiştir, bana göre ise Yaratıcının tercih ettiği çok amaçlı bir toplum tasarımıdır. Bunu görebilen kişiler, insan türünde görülen eşleşme eylemi isteminin aslında seçmeli olduğunu ama bu doğal seçimi tercih etmemek için geçerli mantıklı bir sebebin de ortalarda görülmediğini anlayabilirler. Aslında varsayılan doğal tercihi seçmeyen insan bireyler tarih boyunca var olmuştur. Oysa hayvanlar için böyle aykırı bir tercih söz konusu olmamıştır. Bu da insan türü için cinsî içgüdü tezini geçersiz kılmaktadır. Elbette insan türünde adına cinsî içgüdü değil ama cinsî dürtü demenin daha yerinde olduğunu düşündüğüm yönlendirici gücün, özellikle sağlıklı erkek bireylerin tamamında ortaya çıkması bir gerçektir ve çok çok az sayıdaki sağlıklı erkek bireyin ise bunu herhangi bir ilaç veya benzer madde kullanarak değil, sadece kişisel karar ile bloke edebildiği bilinmektedir. Kişisel kararla bloke edilebilen bir dürtü veya güdünün içgüdü olarak sayılamayacağı, en azından insan türünün tamamı için geçerli bir davranış kalıbı olamayacağı sizce de açık değil midir? Halbuki hayvanlar için eğer bir manüpilasyon yapılmazsa doğal olarak bu mümkün değildir. 2- Uyardığınız için teşekkürler, lâkin insan türünde hayatta kalma içgüdüsü olarak belirttiğiniz olgunun, aslında beslenme-barınma-korunma olarak bilinen, insan türünün üç temel amacından korunma temel amacı olduğunu hatırladığımdan ve buna acaba içgüdü denilebilir mi diye düşündüğümden dolayı öyle bir cümle kurmuştum. İlkesel olarak içgüdü kavramının hayvanlara özgü olarak kullanılması gerektiğini düşündüğüm için insanlarda korunma içgüdüsünden değil dürtüsünden veya güdüsünden bahsedilebileceğini dolaylı olarak anlatmak istemiştim. Çünkü hayvanlar öğrenilmemiş olarak âdeta otomatik olarak bu amaca sahiptir ama insan türünde bu amaç ancak öğrenilmiş olarak yâni otomatikleşmiş olmadan kişisel düşünce ve karar ile anlaşılıp kabûl edilmiştir. En zavallı canlı birey olan, insan türünün yeni doğan bir yavrusunda sizce hayatta kalma içgüdüsü var mıdır? Tamamen muhtaç ve aciz zavallı bir bebeğin belli bir süre geçmeden kendi varlığının farkına varması ve bedeninin koruması gerektiğini öğrenmesi gerekmez mi? Öğrenilmiş bilgilere göre insan bireyin kendi bedenini koruması yâni hayatta kalmak için gerekenleri uygulaması, sizce içgüdü olarak tanımlanabilir mi? 3- Konuyu baştan sona yanlış kavramış olduğumu düşünmekte belki kendinize göre gerçekten de haklı sayılabilirsiniz.“Canlılar, türlerini devam ettirmek için yaşarlar. İçgüdüsel olarak türlerini devam ettirirler, her canlının amacı budur.” ifadeniz güzel bir ifadedir ama yorum zenginliğine sebep olabileceğini göz ardı etmeyin. Kurgulu oyuncakların veya mekanizmaların tasarlandıkları amaca göre işlemeleri örneğinde olduğu gibi, canlıların da benzer bir döngüsel kurgu içinde olabilecekleri varsayımı, acaba gerçek hayatta geçerli olabilir mi? Eğer bu geçerli ise canlıların türlerini devam ettirmeleri, onların önceden tasarlanmış davranış kalıplarından birisi olur veya amaç gibi gözüken bu davranış kalıbının sonuçları aslında daha önceden tasarlanmış demektir. Bana göre türlerin kendilerini devam ettirmek için gerekeni yapmaları, bir tür tasarlanmış yönlendirme ile tekrarlanıyor gibi görünüyor. Eğer bu döngüsel kurgu varsayımı geçerli değilse, yâni canlıları şu anda zannettiğimiz gibi tamamen otonom kabûl edersek, o zaman hayvan türlerindeki içgüdünün değişmeden tekrarlanmasının sebepleri daha çok tartışma götürür diye düşünmekteyim. İnsan türü için de kısmen benzer düşünceler ifade edilebilir ama insan türün devam ettirilmesinin sebebinin içgüdüsel olduğu varsayımı da aynı şekilde daha çok tartışma götürür. Saygılar.
Tek kişilik bir aşk var kırılmış aynalardaSeni tanıyan nasıl sensiz kalabilir kiSeven yürek gitsede gözü arkada kalırBir veda senden nasıl güzel olabilir kiSil baştan demek kolay unutmak zorBu hayat her zaman bildiğini okuyorİhtmilallerde yoksan bari aşkı hatırlaBu kalbi sevmek için taşıyoruz be hayatBizim neyimiz noksan ömrümüze ömür katBiz zaten ölmek için yaşıyoruz be hayatBizimle iletişime geçmek, telif hakları, şikayet bildirimi, kaldırma isteği. Mp3 Eklemek, şarkı göndermek ve diğer tüm konularda iletişime geçmek için mp3kulisi maili üzerinden iletişime geçebilirsiniz. Sitemap
Canım Blog, gel şöyle sana bi sarılayım modundayım D Yazmanın benim için bu kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu bloğumdan uzak kaldığım 1 ay içerisinde daha iyi anladım. Bloğa yazmak iyi geliyor bana içimi dökmek gibi ya da tecrübe ettiğim bazı bilgileri paylaşmak ve daha fazla insana ulaşmasını sağlamak belki de beni mutlu eden. Blogdan uzak kalmak; eski bir dostunla uzun süredir dertleşememek gibi bişey. Aman aman Allah muhabbetimizi bozmasıın canım blog Peki ayrı kaldığımız bu sürede neler yaptım? Ekim ayı benim için sağlık problemlerimle dolu geçti. Göz kapağımın üstünde çıkan minicik bir arpacık başıma ne işler açtı bir bilseniz. Arpacık dediğim hani şu halk arasında it dirseği denilen bir nevi iltihabi bir sivilce. Çoğunuzun gözünde çıkmıştır belki de hani ufak ufak batar gözünün alt veya üstünde çıkar ve bir kaç gün içinde kendiliğinden iyileşir. İşte ben de öyle hafife alıp, batması da geçince bana rahatsızlık da vermeyince salıverdim onu kendi haline. Meğerse bizim arpacık sinsi sinsi planlar yapıp içten içe büyüyüp serpilmeye başlamış Aaa sonra bi baktım göz kapağımın üstünde mercimek kadar bi şişlik... Gittiğim üç doktor da ameliyat deyince el mecbur yattım sedyeye. Ben çevremdekilere ameliyat olucam deyince eşim benimle az dalga geçmedi tabi. Sanki göz nakli olacaksın diye O dalgasını geçe dursun ciddi ciddi ameliyathaneye girip lokal olarak gözümü uyuşturdular, bildiğin kesip iltihabı aldılar. Belki 10 dakika sürdü ama ameliyat ameliyattır canım. Sonuçta sezeryan olduğun zamanda 10 dakika içinde çocuğu almış oluyorlar o da mı basit yani ; Tabi operasyondan sonra da kremiydi damlasıydı derken iş yerindeki işlerimi bile zor yaptım gözümün yaşarmasından öyle olunca da bloğuma girip uzaktan bakıp bakıp çıktım hep... Ama bu da hem benim kulağıma küpe olsun, hem de sizin aklınızda bulunsun, arpacık çıkarsa geçse bile bi doktora kontrol ettirin ya da baktınız iyileşme süresi uzuyor yine bir doktora gidin ilk aşamada gidilince damlayla tedavisi mümkünmüş çünkü ; Tam iyileştim derken ağır bi gribe yakalandım. Aldı aldı yere çarptı aman aman a dostlar dikkat edin. Bu salgın yakalayınca kolay kolay bırakmıyor da... Sinüzitti, baş ağrısıydı derken bu ay ne kitap okuyabildim adamakıllı ne blog yazabildim... Tabi bütün bunlar benim boş vaktimde yaptığım işler olunca yazmadım, okumadım oldu bitti. Annelik, öyle bir makam ki ne hastalık dinliyor ne bahane... Yatıp dinlenmeyince de geçmiyor işte. Şükür ki migren ağrımı saymazsak ki onunla yaşamaya alıştım artık bugün daha iyiyim. Allah dermansız dert vermesin. Dert verip de derman aratmasın...Çok çok aminnnn İş yerinde ardı ardına kaç denetleme geçirdik hatırlayamıyorum. Hastalığın içinde bir de sürekli rapor hazırlamak da yordu beni. Okulların açılması da bu yoğunluğu ikiye katladı tabi. İşten eve git yemekti, toplamaktı derken Görkem'in ödev kontrolü var, günlük ders çalışır gibi ona bakmak zorunda kalıyorum. 4. sınıf olunca dersler arttı, sağolsun devlet büyüklerimiz yine müfredatı ve ölçme-değerlendirme yöntemlerini de değiştirince deneme tahtasına dönen çocuklarımıza bunun izahı biraz zor oluyor. En basitinden el yazısı mevzusu iyi mi şimdi de düz yazıya döndüler. Çocuk gelmiş 4. sınıfa sanki yeniden yazmayı öğreniyor gibi bir de düz yazıya alışmaya çalışıyor... Hey Allah'ım gel de kızma!!! En son üniversitede bu kadar ciddi ciddi resim yapıp, özenle boyuyordum. İnstagramdan beni takip eden arkadaşlar bilir, her gün yapamasam da çizdiğim sürece oradan paylaşıyorum. Bazen ingilizce bir kelime yazıp onun resmini yazıyorum bazen de günaydın mesajlı kağıtlarla ders kitabının arasına koyduğum bu küçük notlar Görkem'in mutluluk sebebi oluyor. Çocuklarıma olumlu ya da olumsuz bir davranışta bulunacağımda sık sık empati kuruyorum. Çok da faydasını görüyorum. Ben çocukken annem bana böyle notlar yapsaydı inanılmaz mutlu olurdum. O gün ilk ders kitabını ne büyük heyecanla açardım kim bilir... Bi düşünsenize güzel olmazmıydı? Anneniz evde ama onun elinden çizilmiş bir resim ve yüreğinden dökülen sıcacık anne sözleri... Malum sonbahardayız, turşu kurmanın tam da zamanı. Evde ki turşu yapma maceramızı işten güçten fotoğraflayamamışım. Onur'un okulda kurduğu turşu fotosuyla yetinelim bari. Ayyy o kornişonlar yok mu? Ne kirliymiş yıka yıka arınmadı. Amaaan aman dostlar bir de çok gübre ve ilaç varmış onlarda hoooşşş ne de yok ki ama iyice yıkamak önem arz ediyor. Sirkeli sularla yıka yıka kafa yaptı sirke bana Yıkamaktan derbeder düşen ben turşularım oluşumunu tamamlayınca hepsinin önünde saygıyla eğilerek yiyeceğim O kadar yani... Bir de son olarak şunu da duyurup kaçayım. İnstagram hesabımda bir çekiliş düzenledim. Bunu ara ara yapacağım. Aslında fikrin bir çıkış noktası var tabi. Yaklaşık 1 aydır kuzenimin kitapkurdu oğlu benim kitaplığımdan düzenli olarak üçer kitap götürüp, okuyor. Kütüphane gibi oluyor yani sonra getiriyor yenilerini veriyorum. götürüp okudukları üzerine sohbet ediyoruz falan. Şimdiye kadar önerdiğim kitapların hepsini çok beğenmiş ve onun iştahla okuması inanılmaz mutlu ediyor beni. Okumayı seven çocuk candır can İşte bu çekilişteki amacım da çok sevdiğim çocuk kitabı yazarı rahmetli Roald Dahl'ın birbirinden eğlenceli kitaplarıyla daha fazla çocuğu tanıştırmak ve diğer çocuk kitaplarından da en beğendiğim kitapları yine aynı şekilde kitap okumayı sevmeyen çocuklara tanıtarak kitap sevgisini aşılamak. İnstagram üzerinden de takip etmek isteyen arkadaşlar bana 2cocukluhayat adıyla ulaşabilir. Ah canım blog seni ve buradaki komşu bloggerları ne çok özlemişim. E ben gidip biraz komşu ziyareti yapayım. Şimdilik kal sağlıcakla... Devamını Oku »
Yayınlanma 0715 / Son Güncelleme - 1008 İzmir'in Buca ilçesinde sokak sokak gezen müzisyenler, çaldıkları enstrüman ve söyledikleri hareketli şarkılarla vatandaşları sahura kaldırdı. Müzisyen ve Sahne Sanatçıları Derneği İMSED üyeleri tarafından gerçekleştirilen etkinliği gören kişiler şaşkınlığını gizleyemedi. Müzisyen grubu vatandaşlar tarafından yoğun ilgi görürken, bazı kişiler şaşkınlıklarını gizleyemedi. Birçok kişi ise şarkılara eşlik etti. Bu sırada, Buca Belediyesi ekipleri de sahura kalkan vatandaşlara yiyecek ikram etti. Etkinliğe Buca Belediyesi Başkan Yardımcısı Barış Özrençber de katıldı. Giydiği kaftan ile dikkat çeken sanatçı Hikmet Durmuş, etkinlik sonrası açıklamada bulundu. "ESKİ GÜNLERİMİZE GERİ DÖNECEĞİZ" Koronavirüs salgını nedeniyle herkesin zor günler geçirdiğini ifade eden Hikmet Durmuş, "Ramazan ayı zor bir ay, yani insanların zor geçirdiği bir ay oldu. Çünkü evlere kapandık. Herkes, maalesef kısıtlamalar içerisinde, evlerinin içerisinde. Ramazan ayı, bereket ayıdır, coşku ayıdır, birbirimizi anlama ayıdır. Aç kalmak değil, açın halinden anlama ayıdır. İzmirli sanatçılar ve müzisyenler olarak biz yine gönül yapmak istiyoruz daha önce yaptığımız gibi. Sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz müzisyenler olarak. Karar verdik, Kaynaklar'a gidelim dedik. Bu sıkıntılı süreci bayramdan sonra inşallah hep beraber güzel bir şekilde atlatacağız. Eski günlerimize geri döneceğiz. Buradaki vatandaşlarımıza hem güzel bir anı olsun istedik hem de yüzlerine biraz tebessüm getirmek istedik" dedi. "BİZ ÜRETMEDEN DURAMAYIZ" Düzenledikleri etkinlikle mahalleliyi sahura kaldırdıkları için büyük bir mutluluk duyduklarını belirten Durmuş, "Sanatçının görevi budur zaten. Biz üretmeden yapamayız. Bize eşlik eden herkese çok teşekkür ederiz. Evlerinde bizi dinleyen ve izleyenler keyif aldı. Sahur vaktinde onları uykudan sadece davulla değil, orkestrayla beraber uyandırmak istedik. Sanırım amacımıza ulaştık, 7'den70'e herkes büyük bir mutlulukla bize eşlik ettiler. Biz sadece öldük bittik ne yapacağız deyip evde kapanmaktansa ne yapabilirizi düşünüp buraya geldik. Biz müzisyenler mademki evde oturuyoruz, gönül isterdi ki 30 gün boyunca biz yine görevimizi yapalım. Sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz biliyorum ama yine 30 gün boyunca bize deseler ki gelin sahur vaktinde halkımızı siz sahura kaldırın, bütün müzisyenler emin olun gönüllü olarak geleceklerine inanıyorum." diye konuştu. "HEP BÖYLE OLMASINI İSTERDİK" İzmirli müzisyenleri gören mahalle sakini Gönül Yeşil de etkinlikle ilgili şaşkınlığını dile getirerek, "Ramazan ayı boyunca hep böyle olmasını isterdik. Herkese çok teşekkür ederiz" dedi. Kaynak DHA
Psikosentez metodu ile kendini bil yaşamını dönüştür diyorsunuz. Bu dönüşüm nasıl başlıyor? Bu metod hakkında bilgi alabilir miyiz? Dönüşüm, içsel dönüşüm bir süreç. Ancak kişi “ben duygu, düşünce kalıplarımı, bana zarar veren davranış biçimlerini değiştirmek istiyorum” diye samimi bir adım attığında bu süreç başlıyor. Psikosentez modern psikolojinin oluşmasına çok katkısı olan Dr. Psikiyatrist Roberto Assagioli tarafından kurulmuş bir psikoloji ekolü. Dünyadaki ülkelerin çoğunda okulları ve terapi merkezleri olan bir ekol. Bu yapılarda Klinik Psikologların yürüttüğü terapi bölümü var, bir de benim içinde bulunduğum ve uluslararası sertifikaya sahip olduğum Psikosentez Yaşam Koçluğu bölümü. Psikosentez Metodu; psikosentezin ana yapısına, özellikle Meditasyonu ve Derin Astrolojiyi ekleyerek oluşturduğum bir yöntem. Derin astroloji danışanların spiritüel, psikolojik geçmişi ve yaşam döngüleri hakkında ciddi ipuçları veriyor. Bir danışan genelde bir hedef belirleyerek veya birlikte o hedefi belirlememizi talep ederek bu çalışmaya başlıyor. Bu süreçte; belirlenen hedef doğrultusunda ilerlerken, kendisini sabote eden alt kimlikler tespit ediyoruz ve onları nasıl yönetebileceğini çeşitli psikosentez teknikleri ile ele alıyoruz. Zaten kişi bu alt kimlikleri fark edip kabul edince değişim başlıyor. Hangi duygu ve düşüncelerin kendisini zorladığını, bunların temel kaynağını ve bu kalıpları nasıl yeni ve yapıcı kanallara aktarabileceğini öğrenmeye başlıyor. Yani aslında, zorlayıcı iç enerjileri fark ettikçe özellikle alt kimlik çalışma teknikleri ile bu zorlayıcı duyguları yönetebilmeye başlıyor. Bu süreçte her seansta meditasyonu da kullanıyorum. Meditasyon iç enerjilerimizi anlamak, iç merkezimize doğru derinleşerek dengede kalmamızı sağlıyor. Tüm bu uygulamaları dikkatli ve güvenli şekilde uyguladığımda, bir süre sonra danışanlarımda köklü değişim oluşuyor. Kendilerine ve yaşamlarına bakış açıları değişiyor. Kendi duygularını yönetmeyi öğreniyorlar. Ve böylece gerçek bir dönüşüm başlıyor yaşamlarında. Pandemi döneminde hepimizin hayatı farklılaştı. Daha az sosyalleşmeye başladık. Bu dönemde ruh sağlımızı korumak için neler yapabiliriz? Pandemi dönemi, ki hala belli devam ediyor hepimizi eve bağladı. Ben şöyle bir tanım yapıyorum pandemide insanlar “kendi içine düştü.” Normal dönemlerde, İç’e dönmek, içinde neler oluyor diye bakmayan bunun yerine dışta çeşitli aktivitelerle içindeki sorunlu enerjileri bastırmayı, onlardan kaçmayı tercih eden insan kendi içine düştü. Aynı evin içinde kimi çekirdek aile içinde, kimi ise tek başına kaldı. Ve ilişkilerdeki ele alınması ertelenmiş sorunlar yüzeye çıktı. Kaçacak bir yer olmayınca da, zorunlu olarak İÇ’e döndü bir bölümü, bir iç araştırma zorunlu hale geldi. İster durum böyle olsun, isterse yaşamlarında büyük sorunlar olmasın, her şekilde çok sınırlı sosyalleşme, insan için zorlayıcı bir unsur. Bu nedenle de bu dönem, her zamankinden daha çok meditasyona zaman ayırmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü meditasyonlar, insanı içteki merkeziyle yeniden tanıştırır. Aslında her şey içimizde bizim. Ama biz hep dışta yaşamaya, dışa bakmaya alıştığımız için, ihtiyacımız olan denge, huzur ve dinginliğin içte olduğunu unutuyoruz. Meditasyon bize bunu hatırlatıyor. İç merkezimizle temasa geçerek bir anlamda orada köklenerek, tek başınalığın güzelliğini, huzurunu ve içte bütün olma duygusunu deneyimletiyor. Doğada uzun yürüyüşler ve meditasyon bizi bu dönemin zararlı etkilerinden uzak tutar. Şunu hatırlamalıyız Kendini bilmek, anlamak ve iç huzuru yakalamak İÇ’e ait bir durumdur. Ve meditasyon bu anlamda eşsiz bir araçtır. Hayal kırıklıkları, endişe, öfke, korku, acı, kıskançlık gibi duyguları hepimiz yaşıyoruz. Bu zorlayıcı duygu ve durumlarla nasıl baş edebiliriz? Zorlayıcı duyguları fark etmemiz çok önemli. Ve o duygu ile yüzleşmek, onu onu kabul ederek onu yönetebilmek. Genelde biz; zorlayıcı bir durumun ortaya çıkardığı yine zorlayıcı bir duygu olduğunda iki tip tepki veririz 1- O duyguyu tetikleyen duruma/kişiye öfkelenerek ve suçlayarak ve ani tepkiler vererek. 2- O duyguyu bastırarak, ondan kaçarak. İkisi de çözüm değil. Birincisinde suçluyu/sorumluyu hep dışta arayarak ve dışta duygu patlamaları yaşayarak, hem ilişkilerimize zarar verir hem de asıl içte görmemiz gereken sorunu görmezden gelerek o sorunun daha da büyümesine neden oluruz. Oysa bastırılan her zorlayıcı duygu içte daha da köklenir ve bizi o yönetir. Bu nedenle de zorlayıcı duygularla kavga etmek, onları yok edilmesi gereken bir düşmanmış gibi görmek veya bastırmak yanlıştır. Bunun yerine her seferinde böyle bir duygu yaşadığımızda, örneğin öfke diyelim, o öfke duygusunu kabul edelim. Ama onunla özdeşleşmeden. Psikosentezde biz hiçbir duyguyla özdeşleşmemek gerektiğini bunu yerine o duyguyu bir enerji olarak kabul etmeyi vurgularız. Yani diyelim ki öfkeyi ele alıyoruz “Ben çok öfkeliyim” yerine, “Bir öfke enerjisi hissediyorum” demek beyne farklı bir mesaj verir. Böyle bir ifade o duygunun bizi yönetmesine izin vermez. Ve sonra “Ben bu öfke enerjisini kabul ediyorum. Ama ben her türlü duygunun ötesindeyim” diye vurgularız. Bu basit ama çok etkili çalışmayı her zorlayıcı duyguda uygulayabiliriz. Özellikle düzenli olarak uygulandığında, artık o zorlayıcı duyguları özdeşleşmeden yönetir hale geliriz. Danışanlarınızdan en sık duyduğunuz şikayet nedir? Özellikle son zamanlarda çok kişinin yaşamda anlam bulmakta zorluk çektiğini gözlemliyorum. Amaç oluşturmak, ama kalıcı amaç oluşturmak zorlaşmış görünüyor. Bunda elbette pandemi sürecinin ve o sürecin zorlayıcı koşullarının çok etkisi var. Bir taraftan da ben bunun yararlı olduğunu düşünüyorum. Çünkü “benim bu yaşamda anlamım ve amacım nedir” sorusunu sormak insanı bir çeşit içsel yolculuk ve içsel sorgulamaya doğru götürür. Bu da çok önemli. Çünkü bu dünya yaşamını salt doğmak, beslenmek, çiftleşmek ve sonra da ölmek gibi sığ bir anlayış insanı zaten bir anlam boşluğuna sürükler. O yüzden de yaşam anlamı ve amacını sorgulamak çok değerli ve sağlıklı bence. 2022 için önerileriniz nedir? Daha iyi bir yaşam için 2022’de neler yapalım? Hedefleri uygulamada sıkıntı yaşayanlar için önerilerimiz nedir? Her yeni sene yeni hedefler konulur genelde. Ve o hedeflerin çoğu bir şekilde sekteye uğrar. Çünkü dışa yönelik hedefler bir çok kez alt kimlikler tarafından sabote edilir. Çünkü o alt kimlikler, mesela korkan alt kimlik, güvensiz alt kimlik vb. içte ihmal edilmiş sorunlu enerjilerdir. Ve bize seslerini duyurmak ister. Biz onları duymamakta ısrar ettikçe de çığlıkları yükselir ve bizi yaşamımız sabote ederler. İşte tam da bu nedenlerle 2022 için “Kendimizi Tanımak” içsel hedefini koyalım diyorum ben. Kendimize vereceğimiz en güzel hediye kendimizi bilmektir bu yaşamda. Zayıflıklarımız, dürtülerimiz, arzularımızı iyi tanımak, zorlayıcı duygularımızı yönetmeyi öğrenmek ve İÇ’te bir bütün olup dengede kalabilmek yeni senenin hedefi olmalı hepimiz için.
biz zaten ölmek için yaşıyoruz be hayat indir