Kendinizeduyurun! Bu âyetleri önce kendi gündeminize alın, gündeminizi bu âyetlerle oluşturun, sonra da bu âyetleri tüm yeryüzü insanlığına duyurun, tebliğ edin emrini veriyor. Okuyanlar okudukları andan itibaren, dinleyenler de duydukları andan itibaren bu âyetleri gündeme getirmek zorundadır.
Faiz yemenin cezası nedir ? Bankaya para yatırıp faiz alanlar gunahamı giriyor ?
Tüminsanlara gönderilmiş olan Kuran’ın insan hayatına sunduğu güzelliklerden haberdar mısınız? Allah’ın tüm insanlara gönderdiği Hak Kitap’ı ne kadar tanıyorsunuz?
ŞuaraSuresi, 80. ayet: "Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;" Şuara Suresi, 87. ayet: "Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme," Şuara Suresi, 104. ayet: Ve şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. Şuara Suresi, 114. ayet: "Ve ben mü'min olanları kovacak değilim."
Şuara Suresi ile ilgili hadisler. @hmet Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v)’in şuara suresi hakkındaki hadisleri nelerdir? 724 – İbnu Abbâs (radıyAllahu anhümâ) anlatıyor: "Şu "Sen ilkin en yakın hısımlarını inzâr et" (Şuara 214) meâlindeki âyet indiği zaman, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm Safâ tepesi üzerine çıktı ve şöyle bağırmaya başladı: "Ey
BunlarRabbinin yeterli bir bağışı, mükâfatıdır. 37. O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O, rahmândır. O gün insanlar O’na karşı konuşmaya yetkili değillerdir. 38. Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân’ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu
VronaK. Şifa ve Korunma için faziletli bu ayeti kerimeyi kendiniz ve yakınlarınıza niyet edip okuyunuz. Ayeti Kerime Olduğundan Abdestli Olarak Okuyun. Ezbere okunabilir. Okumadan önce istiğfar ve salavatı şerif okumak duanın kabulu açısından çok önemlidir. İlk okumaya başldığınızda 7 günde 1000 kere okuyacak şekilde bir terkip yapın daha sonraları da günde 100 kere okumaya devam okuma şekilleri aşağıda belirtildi. “Euzübillahimineşşeytanirracim” “Bismillahirrahmanirrahim” وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ "Ve izâ maridtu fe huve yeşfîni." Meali Hastalandığım zaman O bana şifa verir. Sevgili mümin kardeşlerimiz, bu şifa duasını içtenlikli bir şekilde okuyup birçok hastalığından kurtulan ve Allah’ın kendisine en güzel şifayı nasip ettiği insanlar, bu şifa duasının ne kadar etkili ve güçlü olduğunu dile getirmektedirler. Faziletli dualar içerisinde oldukça önemli bir yere sahip olan bu mucizevi dua, uygun bir şekilde tatbik eden insanların hastalıklarından tamamen arınmalarına ve mucizevi bir şekilde şifa bulmalarına vesile olmuştur. Bu duayı sabah uyandıktan hemen sonra mümkünse seher vaktinde güneş doğmadan önce uyanmaya çalışın 7 defa okuyan ve ardından da 7 kez Fatiha Suresi’ni okuyan insanların, Allah’ın izniyle en kısa sürede ve en güzel şekilde şifa buldukları ifade edilmektedir. Eğer siz de bu duayı sabah uyandıktan sonra 7 defa okuyup ardından da Fatiha Suresi’ni 7 defa okursanız, en güzel şifaya kavuşarak türlü dertlerinizden kurtulmanın güzelliğini yaşayacaksınız inşallah.
Hakkında Kehf sûresi 110 âyettir. Mekke’de inmiştir. İsmini, 9-26. âyetleri arasında anlatılan “Ashâb-ı Kehf” kıssasından almıştır. Mushaf tertibine göre 18, iniş sırasına göre 69. sûredir. Nuzül Mushaftaki sıralamada on sekizinci, iniş sırasına göre altmış dokuzuncu sûredir. Gåşiye sûresinden sonra, Nahl sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Ancak 28. âyeti ile 83 ve 101. âyetlerinin Medine’de indiği rivayeti de vardır Nüzûl sebebi olarak tefsir ve siyer kaynaklarında şöyle bir olay anlatılmaktadır Müslümanların sayısının çoğalması üzerine müşrikler, Resûlullah’ın peygamber olup olmadığını araştırmak için Nadr b. Hâris ile Utbe b. Muayt’ı Medine’deki yahudi âlimlerine gönderip kendilerine şu tâlimatı vermişlerdi “Muhammed’in durumunu onlara sorun, vasıflarını ve söylediklerini anlatın; onlar kitap ehlidir, peygamberler hakkında bizim bilmediklerimizi bilirler.” Bu iki adam, Medine’ye giderek meseleyi yahudi âlimlerine anlattılar. Onlar da, “Muhammed’e, geçmiş zamanlarda mağaraya sığınmış gençleri; dünyanın doğusunu ve batısını dolaşmış olan adamı; rûhun ne olduğunu sorun; eğer bunları size bildirirse o bir peygamberdir, ona uyun; aksi takdirde bir falcıdır, ona istediğinizi yapabilirsiniz” dediler. Nadr ile arkadaşı Mekke’ye dönüp bunları Hz. Peygamber’e sordular. O da “Sorularınıza yarın cevap veririm” dedi. Fakat “inşallah” demesi gerekirken bunu ihmal ettiği için o günden itibaren on beş gün vahiy gelmedi. Bunun üzerine Mekke halkı, “Muhammed bize, Sorularınıza yarın cevap veririm’ diye söz vermişti. Ancak aradan on beş gün geçtiği halde hâlâ sorularımıza cevap vermedi” diyerek dedikoduya başladılar. Hz. Peygamber’e vahyin gecikmesi sırasında iyice bunaldığı bir sırada Cebrâil yukarıdaki soruların cevabını içeren Kehf sûresi ile İsrâ sûresinin 85. âyetini getirdi İbn Âşûr, XV, 242-244. Tefsir ve siyer kaynaklarından bu rivayeti nakleden İbn Âşûr, Ashâb-ı Kehf hakkında Hz. Peygamber’e soru sormaya Kureyşliler’i teşvik edenlerin, ticaret maksadıyla Mekke’ye gelen bazı hıristiyanlar veya Kureyş’in Suriye ticaret yolu üzerinde bulunan kiliselerdeki hıristiyan din adamları olabileceğini söylemektedir XV, 259-260. Elmalılı Muhammed Hamdi de yukarıdaki rivayeti geniş şekliyle naklettikten sonra, hadis tekniği açısından bu rivayetin zayıf olduğunu, buna dayanılarak sûrenin tefsir edilmesinin doğru olmayacağını ifade etmektedir. Elmalılı’ya göre sûrenin baş tarafındaki âyetler gösteriyor ki esas iniş sebebi, “Allah çocuk edindi” denilmiş olmasıdır. Sûre, bunun ilmî dayanağı bulunmayan büyük bir yalan olduğunu açıklamak, bu sözü söyleyenleri uyarmak ve onları tevhide davet etmek için indirilmiş, Zülkarneyn ile ilgili sorunun cevabı da bunun tamamlayıcısı olmuştur V, 3220. Konusu Kehf sûresi, giriş kısmında Kur’ân-ı Kerîm’den, onun indiriliş maksadından, Kur’an’ın tâlimatları karşısında insanların “iman eden ve iman etmeyen” olarak ikiye ayrıldıklarını; bunlardan iman edenlerin çok güzel mükafatlara nâil olacaklarını, iman etmeyenlerin ise cezalandırılacaklarını beyân eder. Resûlullah vazifesinin sadece tebliğ olduğunu, bunun ötesine geçip insanları İslâm’a davette kendini telef edecek derecede yorucu bir yola girmemesini tavsiye eder. Sûrede esas konu olarak dünya hayatının ve âhiret hayatının mâhiyeti, bu münâsebetle dünyanın gelgeç sevdâlarına aldanmayıp Allah’a ve âhirete imanın önemi üzerinde durulur. Bu konu, pek dikkat çekici bir üslupla anlatılan Ashâb-ı Kehf kıssası, biri bahçeleri olan varlıklı ve şımarık, diğeri oldukça fakir iki kişinin hikâyesi ve dünya hayatının fanîliğiyle alakalı çarpıcı bir örnekle dikkatlere sunulur. Bu arada insanların mahşer yerinde toplanması ve amel defterlerinin açılıp içinde küçük büyük her şeyin sayılıp döküldüğünü, hiçbir ayrıntının bile ihmal edilmediğini gören inkarcı suçluların hazin hallerinden bir manzara arzedilir. Tekrar Kur’an’ın ana mesajlarına dikkat çekildikten sonra, anlaşılması bakımından insan aklının sınırlarını zorlayan Hz. Mûsâ ile Hz. Hızır kıssasına geçilir. Bu kıssada ilm-i ledün konuşur; üç misalle sır perdesinin kenarı azıcık açılır, kader muammasından iğne ucu kadar bir nokta aydınlanır, sonra tekrar kapatılır. İlm-i ledünden siyaset ve saltanat ilmine geçilir. Bu hususta da Hz. Zülkarneyn’in emsalsiz dünya saltanatının ana noktalarına temas edilir. Fakat bu dünyada iyi veya kötü nasıl bir saltanat sürülürse sürülsün kâinatı altüst edecek olan kıyamet dehşetinin kaçınılmaz olduğuna vurgu yapılarak, kârlı çıkacak olanların yatırımlarını âhiret hayatına yapanlar; zararlı çıkacak olanların ise âhireti hesaba katmadan çalışanlar olacağı belirtilir. Fazileti Kehf sûresinin faziletiyle alâkalı rivayetlerden birkaçı şöyledirBerâ b. Âzib dediğine göre bir adam Kehf sûresini okuyordu, yanında da iki uzun iple bağlı bir at vardı. Derken bir bulut adamın üzerine doğru inmeye başladı. Bulut yaklaştıkça yaklaşıyordu. At bundan dolayı ürktü ve huysuzlardı. Sabaha çıkınca o zat Nebî gelerek hâdiseyi anlattı. Resûlullah “O, kalbe huzur veren bir melektir, Kur’an okuduğun için inmiştir” buyurdu. Buhârî, Fezâil 11; Müslim, Müsâfirîn 240Resûlullah şöyle buyurur“Kim, Kehf sûresinin başından on âyet ezberlerse deccâlden korunmuş olur.” Müslim, Müsâfirin 257“Kim, Kehf sûresinin son on âyetini okursa deccâlin fitnesinden korunur.” Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 446“Her kim Cuma gecesi Kehf sûresini okuyacak olursa, bir nûr kendisi ile Beyt-i Atîk arasındaki mesâfeyi onun için aydınlatır.” Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân 18“Kim Kehf sûresinin baş tarafları ile sonlarını okursa, bu sûre onun için tepeden tırnağa kadar bir nûr olur. Kim de tamâmını okursa, onun için gök ile yer arasında bir nûr olur.” Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,439“Kim, Kehf sûresini indirildiği gibi okursa sûre, kıyamet gününde onun için bir nûr olur.” Beyhakî, Sünen, III, 249
Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an Meali- Bunun üzerine Firavun'un adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece onlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık. Ancak Firavun'un adamları, güneş doğarken İsrailoğulları'nın ardına Okuyan Kur’an Meal-Tefsir57, 58 Onları Firavun ve halkını bahçelerinden, su kaynaklarından, hazinelerden ve değerli makamlardan Yüksel Mesaj Kuran ÇevirisiHazinelerden, yüksek makamlardan...Ve hazinelerden ve kerim* Vakfı Süleymaniye Vakfı MealiHazinelerden ve değerli ikametgahlardan Rıza Safa Kur'an-ı Kerim GerçekKaynaklardan ve sunulmuş İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’anservetlerinden, eyvan ve çardaklarından...Yaşar Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim MealiHazinelerinden, mutlu kutlu yerlerinden Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe AnlamıHazinelerden ve soylu makamlardan sadeleştirilmiş hazinelerden ve güzel makamlardan Esed Kur'an Mesajızenginliklerinden, nüfuz ve statülerinden yoksun bıraktık!" diyerek onları İsrailoğulları'na karşı harekete geçirdi.Diyanet İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali57-58 Biz de Firavun'un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiHazinelerden, ve dilruba makamlardan çıkardıkSüleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiHazinelerinden ve o güzel yerlerin ve soylu makamlardan Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim57-58 Bu suretle onları bostanlardan, akar sulardan, hazinelerden ve şerefli makam lar dan ve şerefli Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe AnlamıHazinelerden ve şerefli makamlardan...Suat Yıldırım Kuran-ı Kerim ve Meali57-58 Ama neticede Biz onları bahçelerinden ve pınarlarından, hazinelerinden, servetlerinden ve kendilerince çok değerli makam ve mevkilerinden Hulusi Türkçe Kur'an ÇözümüHazinelerden, zenginliklerden!Edip Yüksel Eski Baskı Mesaj Kuran ÇevirisiHazinelerden, yüksek makamlardan...Erhan Aktaş Eski Baskı Kerim Kur'anVe hazinelerden ve kerim* Khalifa The Final TestamentAnd treasures and an honorable Monotheist Group The Quran A Monotheist TranslationAndtreasures and an honorable Quran A Reformist TranslationTreasures and an honorable dwelling.
Şuara Suresi Mushaftaki sıralamada yirmi altıncı, iniş sırasına göre kırk yedinci sûredir. Vâkıa sûresinden sonra, Neml sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 197. âyeti ile son dört âyetinin 224-227 Medine döneminde indiğine dair rivayetler de vardır. Adını 224. âyette geçen ve “şairler” anlamına gelen şuarâ kelimesinden almaktadır. Ayrıca ilk âyetinden dolayı Tâ-sîn-mîm, kitap sahibi birçok peygamberin kıssasını içerdiği için Câmia sûresi diye de döneminde Vâkıa sûresinden sonra nâzil olmuştur. Son dört âyetin Medine’de indiğini ileri sürenler de vardır. Bunun sebebi muhtemelen, bu âyetlerde gerçeğe boyun eğmeyen kimselerin iş birliği içinde bulunduğu şairlerle dürüst davranan iman sahibi şairlerden söz edilmiş olmasıdır Kurtubî, XIII, 60, 102-103. Fakat Mekke devrinde de şiir yoluyla İslâm’a dil uzatanlar mevcuttu. Ayrıca bu dört âyetin önceki üç âyetle hem mâna hem gramer açısından bağlantılı olduğu görülmektedir. Sûrede, son peygambere gelen vahyin İsrâiloğulları âlimlerince tanınıp bilindiğini ifade eden 197. âyetin Medine’de nâzil olduğu yolundaki telakki de isabetli görünmemektedir Muhammed Esed, II, 740. Sûre adını 224. âyetten almış, İbn Kesîr’in kaydettiğine göre Sûretü’l-câmia diye de adlandırılmış Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm, V, 175 ve Tavâsîn olarak anılan sûrelerden birini teşkil etmiştir. 227 âyet olup fâsılası dört âyette tekrarlanan “İsrâîl” kelimesindeki “ل” dışında “م، ن” harfleridir. Mekke döneminin ortalarında nâzil olduğu tahmin edilen Şuarâ sûresinin içeriğini bir girişten sonra iki bölüm halinde incelemek mümkündür. Girişte sûrenin muhtevasının gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan ilâhî kitabın âyetlerinden oluştuğu beyan edildikten sonra muhataplarının çoğunun, tebliğ ettiği âyetlere inanmaması yüzünden Hz. Peygamber’e üzüntüden neredeyse kendini tüketeceği hatırlatılmakta ve müşriklerin yeni gelen âyetlerden de sürekli yüz çevirdikleri belirtilmektedir. Ancak onların asılsız kabul edip alayla karşıladıkları vahyin olumlu ve güçlü sonuçları yakında karşılarına çıkacaktır. Aslında yeryüzü ilâhî kudretin nice tecellilerini gözler önüne sermekte, fakat müşriklerin çoğu bundan ibret almamaktadır. Sûrenin birinci bölümünde insanların dünya ve âhiret mutluluğunu sağlamayı amaçlayan ilâhî vahyin Hz. Nûh’tan itibaren yedi peygamber tarafından tebliğ edilişinin ibret verici sahnelerine temas edilmektedir. Kur’an’ın genelinde olduğu gibi geçmişten ibret alınması için zikredilen olaylar kronolojik sıralanmamış, muhataplarca daha çok bilinip ilgi gösterilen, coğrafyalarına yakın yerlerdeki olaylar öne alınmıştır. Burada önce Hz. Mûsâ ile kardeşi Hârûn’un Firavun’a karşı verdikleri mücadele oldukça geniş biçimde anlatılmakta âyet 10-68, ardından Hz. İbrâhim’in babasına ve kavmine yönelik daveti, tevhid inancı için yaptığı istidlâl, bu meyanda Cenâb-ı Hakk’ı merhametini etkileyici cümlelerle nitelemesi ve mânidar duası zikredilmekte, âhiret hayatından bir kesit verilmektedir âyet 69-104. Daha sonra Hz. Nûh, Hûd, Sâlih, Lût ve Şuayb’ın davet mücadelesine temas edilmekte, her peygamberin irşad şekli ve muhataplarından gelen tepkiler hakkında bilgi aktarılmakta, iman etmeyen kavimlerin helâk edildiği bildirilmektedir âyet 105-191. İkinci bölüm sûrenin giriş kısmıyla uyumlu biçimde son peygamberin davetiyle başlamaktadır. Burada ona gelen mesajın ilâhî vahiyden ibaret bulunduğu ifade edilmekte, buna önceki vahiylere muhatap olan İsrâiloğulları âlimlerinin tanık olduğu belirtilmekte, fakat gerçeği inkârda direnenlerin yine de inanmayacakları kaydedilmektedir âyet 192-212. Ardından Hz. Peygamber’e, zamanı yaklaşan zaferin mânevî hazırlıklarından olmak üzere yakın akrabasını yeniden uyarması, müminlere merhamet kanatlarını germesi, gerçeğe karşı direnenlere asla katılmayacağını bildirmesi, azîz ve rahîm olan Allah’a tevekkül etmesi emredilmekte ve onun gece namazlarındaki dua ve niyazlarının kabul edildiği haber verilmektedir âyet 213-220. Sûrenin son yedi âyetinde kötülüğü temsil eden şeytanların iftiraya, yalana ve her türlü günaha düşkün kimseler, ayrıca azgınlarla bir arada bulunup her renge giren gayri samimi şairlerle iş birliği içinde bulunduğu belirtilmekte, iyi davranışların eşlik ettiği bir imana sahip olan şairler bunlardan istisna edilmektedir. Şuarâ sûresinde Hz. Peygamber’in, bir hadiste de belirtildiği üzere Buhârî, “Riķāķ”, 36; Müslim, “Feżâǿil”, 17-18 ebeveyn şefkatiyle insanları ateşten kurtarma çabalarının sonuç vermemesi yüzünden üzüntüye kapılması dile getirilmekte, kendisini teselli etmek için geçmiş peygamberlerden örnekler verilmekte, hakka davet faaliyetlerinde kula düşen görevin kendi mânevî hayatını en üst düzeye çıkarıp sabır, tevekkül, merhamet ve nezaketle gayretlerini sürdürmekten ibaret olduğu bildirilmektedir. Sûrede Hz. Nûh’tan itibaren kavimlerini hak dine davet eden peygamberlerin davet konuşmasına başlarken, “Allah’tan korkup O’na karşı saygılı olmak istemez misiniz? Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim ... bu davet için sizden hiçbir bedel istemiyorum ...” şeklindeki ifadelerinin irşad çalışmaları için yol gösterici nitelikte olduğu görülmektedir. Sûrede Hz. Peygamber’e hitap eden, “Senin rabbin asla yenilgiye uğramayan üstünlük ve engin merhamet sahibidir” meâlindeki âyet sekiz defa tekrarlanmaktadır. Hz. Peygamber Şuarâ sûresinin de yer aldığı, 100’den fazla âyet içeren miûn sûreleri övmüş, bu sûrelerin Zebûr yerine kendisine verildiğini ifade etmiştir İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 224-225. Übey b. Kâb’dan rivayet edilen, “Şuarâ sûresini okuyan kimsenin Hz. Nûh, Hûd, Şuayb, Sâlih ve İbrâhim’i tasdik veya tekzip edenlerle Îsâ’yı tekzip eden ve Hz. Muhammed’i tasdik edenler sayısınca sevap verilecektir” anlamındaki hadisin Zemahşerî, IV, 346 mevzû olduğu kaydedilmiştir Muhammed et-Trablusî, II, 718. Selâhaddin Yûsuf Şelebî, er-Riyâżü’z-zehrâǿ fî tefsîri sûreti’ş-ŞuǾarâǿ adıyla bir eser kaleme almış Kahire 1999, İrfan Şâhid sûrenin şairlerden bahseden son dört âyeti hakkında bir makale yazmıştır JAL, XIV [1983], s. 1-21. Müellif bu makalesinde Câhiliye devriyle İslâm’ın ilk döneminde şiir hareketleri ve Resûl-i Ekrem’in şairleri gibi konulara temas sım ayatül kitabil banıun nefseke ella yekunu mü' neşe' nünezzil aleyhim mines semai ayeten fe zallet a'nakuhüm leha ma ye'tıhim min zikrim miner rahmani muhdesin illa kanu anhü mu' kad kezzebu fe seye'tıhim embaü ma kanu bihı ve lem yerav ilel erdı kem embetna fıha min külli zevcin fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü' inne rabbeke le hüvel azızür iz nada rabbüke musa eni'til kavmez fir'avn e la rabbi innı ehafü ey yedıyku sadrı ve la yentaliku lisanı fe ersil ila le hüm aleyye zembün fe ehafü ey kella fezheba bi ayatina inna meaküm fir'avne fe kula inna rasulü rabbil ersil meana benı e lem nürabbike fına velıdev ve lebiste fına min umürike fealte fa'letekelletı fealte ve ente minel fealtüha izev ve ene mined ferartü minküm lemma hıftüküm fe vehebe lı rabbı hukmev ve cealenı minel tilke nı'metün temünnüha aleyye en abbedte benı fir'avnü ve ma rabbül rabbüs semavati vel erdı ve ma beynehüma inküntüm li men havlehu ela rabbüküm ve rabbü abaikümül inne rasulekümüllezı ürsile ileyküm le rabbül mesrikı vel mağribi ve ma beynehüma in küntüm ta' leinittehazte ilahen ğayrı le ec'alenneke minel e ve lev ci'tüke bi şey'im fe'ti bihı in künte mines elka asahü fe iza hiye sü'banüm nezea yedehu fe iza hiye beydaü lin lil melei havlehu inne haza lesahırun ey yuhriceküm min erdıküm bi sıhrihı fe maza te' ercih ve ehahü veb'as fil medaini bi külli sehharin cümias seharatü li mıkati yevmim ma' kıyle lin nasi hel entüm nettebius seharate in kanuhümül lemma caes seharatü kalu li fir'avne einne lena le ecran in künna nahnül neam ve inneküm izel le minel lehüm musa elku ma entüm elkav hıbalehüm ve ısıyyehüm ve kalu bi ızzeti fir'avne inna le nahnül elka musa asahü fe iza hiye telkafü ma ye' ülkıyes seharatü amenna bi rabbil musa ve amentüm lehu kable en azene leküm innehu le kebirukümüllezı allemekümüs sıhr fe le sevfe ta'lemun le ükattıanne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafiv ve la üzallibenneküm la dayra inna ila rabbina natmeu ey yağfira lena rabbüna hatayana en künna evvelel mü' evhayna ila musa en esri bi ıbadı inneküm ersele fir'avnü fil medaini haülai le şirzimetün innehüm lena le inna le cemıun ahracnahüm min cennativ ve künuziv ve mekamin ve evrasnaha benı etbeuhüm terael cem'ani kale ashabü musa inna le kella inne meıye rabbı evhayna ila masa enıdrib bi asakel bahr fenfeleka fe kane küllü firkın ket tavdil ezlefna semmel enceyna musa ve mem meahu ağraknel fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü' inne rabbeke le hüvel azızür aleyhim nebee kale li ebıhi ve kavmihı ma ta' na'büdü asnamen fe nezallü leha hel yesmeuneküm iz ted' yenfeuneküm ev bel vecedna abaena kezalike yef' e feraeytüm ma küntüm ta' ve abaükümül innehüm adüvvül lı illa rabbel halekanı fe hüve hüve yut'ımünı ve iza merıdtü fe hüve yümıtünı sümme at'meu ey yağfira lı hatıy'etı heb lı hukmev ve elhıknı bis lı lisane sıdkın fil miv veraseti cennetin li ebı innehu kane mined la tuhzinı yevme yüb' la yenfeu malüv ve la men etellahe bi kalbin üzlifetil cennetü lil bürrizetil cehıymü li kıyle lehüm eyne ma küntüm ta' dunillah hel yensuruneküm ev kübkibu fıhahüm vel cünudü iblıse ve hüm fıha in künna le fı dalalim nüsevvıküm bi rabbil ma edalleha illel ma lena min la sadıkın lev enne lena kerraten fe nekune minel mü' fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü' inne rabbeke le hüvel azızür kavmü nuhınil kale lehüm ehuhüm nuhun ela leküm rasulün ve etıy' ma es'elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil ve etıy' enü'minü leke vettebeakel vema ılmı bima kanu ya' hısabühüm illa ala rabbı lev teş' ma ene bi taridil mü' ene illa nezırum le il lem tentehi ya nuhu le tekunenne minel rabbi inne kavmı beynı ve beynehüm fethav ve neccinı ve mem meıye minel mü' enceynahü ve mem meahu fil fülkil ağrakna ba'dül fı zalik le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü' inne rabbeke le hüvel azızür adünil kale lehüm ehuhüm hudün ela leküm rasulün ve etıy' ma es'elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil tebnune bi külli riy'ın ayeten ta' tettehızune mesanıa lealleküm iza betaştüm betaştüm ve etıy' emeddeküm bima ta' bi en'amiv ve cennativ ve ehafü aleyküm azabe yevmin sevaün aleyna e veazte em lem teküm minel haza illa hulükul ma nahnü bi kezzebuhü fe ehleknahüm inne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü' inne rabbeke le hüvel azızür semudül kale lehüm ehuhüm salihun ela leküm rasulün ve etıy' ma es'elüküm aleyhi men ecr in ecriye illa ala rabbil tütrakune fı ma hahüna cennativ ve züruıv ve nahlin tal'uha tenhıtune minel cibali büyuten ve etıy' la tütıy'u emral yüfsidune fil erdı ve la innema ente minel ente illa beşerum mislüna fe'ti bi ayetin in künte mines hazihı nakatül leha şirbüv ve leküm şirbü yevmim ma' la temessuha bi suin fe ye'huzeküm azabü yevmin akaruha fe asbehu ehazehümül azab inne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü' inne rabbeke le hüvel azızür kavmü lutınil kale lehüm ehuhüm lutun ela leküm rasulün ve etıy' es'elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil te'tunez zükrane minel tezerune ma haleka leküm rabbüküm min ezvaciküm bel entüm kavmün leil lem tentehi ya lutu le tekunenne minel innı li ameliküm minel neccinı ve ehlı mimma ya' necceynahü ve ehlehu acuzen fil demmernel emtarna aleyhim metara fe sae metarul fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü' inne rabbeke le hüvel azızür ashabül eyketil kale lehüm şüaybün ela leküm rasulün ve etıy' ma es'elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil keyle ve la tekunu minel bil kıstasil la tebhasün nase eşyaehüm ve la ta'sev fil erdı halekaküm vel cibilletel innema ente minel ma ente illa beşerum mislüna ve in nezunnüke le minel eskıt aleyna kisefem mines semai in künte mines rabbı a'lemü bi ma ta' kezzebuhü fe ehazehüm azabü yevmiz zulleh innehu kane azabe yevmin fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü' inne rabbeke le hüvel azızür innehu le tenzılü rabbil bihir ruhul kalbike li tekune minel lisanin arabiyyim innehu lefı zübüril ve lem yekül lehüm ayeten ey ya'lemehu ulemaü benı lev nezzelnahü ala ba'dıl a' karaehu aleyhim ma kanu bihı mü' seleknahü fı kulubil yü'minune bihı hatta yeravül azabel ye'tiyehüm bağtetev ve hüm la yeş' yekul hel nahnü fe bi azabina yesta' feraeyte im metta'nahüm caehüm ma kun ağna anhüm ma kanu ma ehlekna min karyetin illa leha ve ma künna ma tenezzelet bihiş ma yembeğıy lehüm ve ma yestetıy' anis sem'ı le ma' la ted'u meallahi ilahen ahara fe tekune minel enzir aşiratekel cenahake li menit tebeake minel mü' in asavke fe kul innı berıüm mimma ta' tevekkel alel azızir yerake hıyne tekallübeke fis hüves semıul ünebbiüküm ala men tenezzelüş ala külli effakin sem'a ve ekseruhüm şüaraü yettebiuhümül lem tera ennehüm fı külli vadiy ennehüm yekulune ma la yef' amenu ve amilus salihati ve zekerullahe kesırav ventesaru mim ba'di ma zulimu ve seya'lemüllezıne zalemu eyye münkalebiy Sin apaçık Kitab'ın Muhammed! Mü'min olmuyorlar diye adetâ kendini helak edeceksin! dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz Allah'ın âyetlerini yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bunlarda Allah'ın varlığına bir delil vardır, ama onların çoğu senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok Rabbin Mûsâ'ya, "Zalimler topluluğuna, Firavun'un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?" diye şöyle dedi "Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum."13."Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Hârûn'a da peygamberlik ver ve onu bana yardımcı yap."14."Bir de onlara karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım." dedi ki, "Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, her şeyi işitmekteyiz."16."Firavun'a gidin ve deyin "Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz",17."İsrailoğullarını bizimle beraber gönder." şöyle dedi "Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin."19."Böyle iken sen o yaptığın işi yaptın adam öldürdün. Sen nankörlerdensin." şöyle dedi "Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir halde iken istemeyerek yaptım."21."Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı."22."Senin başıma kaktığın bu nimet gerçekte İsrailoğullarını köleleştirmenin neticesidir." "Âlemlerin Rabbi de nedir?" "O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir." etrafındakilere alaycı bir ifade ile "dinlemez misiniz?" "O, sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir" "Bu size gönderilen peygamberiniz, şüphesiz delidir" "O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir" "Eğer benden başka bir ilah edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim." "Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?" "Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu," üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler asa açıkça kocaman bir yılan koynundan çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz çevresindeki ileri gelenlere, "Şüphesiz bu bilgin bir sihirbazdır" yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?" ki "Onu ve kardeşini de toplayıcı adamlar gönder."37."Sana bütün usta sihirbazları getirsinler." sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya da "Siz de toplanır mısınız?" üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız" dediler. gelince, Firavun'a, "Eğer biz üstün gelirsek gerçekten bize bir mükafat var mı?" "Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız" onlara, "Hadi ortaya atacağınız şeyi atın" üzerine onlar iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz" da asasını attı. Bir de ne görsünler, asâ onların düzdükleri sihir takımlarını üzerine sihirbazlar derhal secdeye Rabbine inandık" ve Hârûn'un Rabbi'ne." "Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım" şöyle dediler "Zararı yok, mutlaka Rabbimize döneceğiz."51."Burada ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz." Mûsâ'ya, "Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz" diye da şehirlere asker toplayıcılar ki, "Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur."55."Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar."56."Ama biz uyanık ve tedbirli bir topluluğuz."57, de Firavun'un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan böyle yaptık ve onlara, İsrailoğullarını mirasçı ve adamları gün doğarken onları takibe topluluk birbirini görünce Mûsâ'nın arkadaşları, "Eyvah yakalandık" "Hayır!, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir" üzerine Mûsâ'ya, "Asan ile denize vur" diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ de oraya ve beraberindekilerin hepsini ötekileri suda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok Muhammed! Onlara İbrahim'in haberini de o babasına ve kavmine, "Neye tapıyorsunuz?" tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz" dedi ki "Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?"73."Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?"74."Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk" şöyle dedi "Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?"77."Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah dostumdur."78."O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir."79."O, bana yediren ve içirendir."80."Hastalandığımda da O bana şifa verir."81."O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır."82."O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur."83."Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat."84."Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl."85."Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle."86."Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır."87."Kulların diriltilecekleri gün beni utandırma!"88."O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!"89."Allah'a arınmış bir kalp ile gelen başka." Allah'a karşı gelmekten sakınanlara 92, de azgınlara gösterilecek ve onlara, "Allahı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" onlar ve o azgınlar ile İblis'in askerleri hepsi birden tepetakla oraya onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler97."Allah'a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz." sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk." ancak önderlerimiz olan suçlular saptırdı." bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok."101."Candan bir dostumuz da yok." dünyaya bir dönüşümüz olsa da inananlardan bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş senin Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli kavmi de Peygamberleri kardeşleri Nûh, onlara şöyle demişti "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"107."Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."108."Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."109."Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir."110."O halde Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!" ki "Sana hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz hiç sana inanır mıyız." şöyle dedi "Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?"113."Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!"114."Ben inananları kovacak değilim."115."Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." ki "Ey Nûh! Bu işten vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!" şöyle dedi "Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı."118."Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü'minleri kurtar." biz onu ve beraberindekileri dolu geminin içinde taşıyıp da geride kalanları suda bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş senin Rabbin mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli kavmi de peygamberleri kardeşleri Hûd, onlara şöyle demişti "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"125."Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."126."Öyle ise Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."127."Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir."128."Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?"129."İçlerinde ebedi yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?"130."Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız."131."Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."132, 133, 134."Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah'a karşı gelmekten sakının."135."Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum." ki "Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir."137."Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir."138."Biz azaba uğratılacak da değiliz." onlar Hûd'u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helak ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş senin Rabbin mutlak güç sahibi ve çok merhametli kavmi de Peygamberleri kardeşleri Salih onlara şöyle demişti "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"143."Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."144."Öyle ise Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!"145."Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir."146, 147, 148."Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?"149."Bir de dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz."150."Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."151, 152."Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin." ki "Sen ancak büyülenmişlerdensin."154."Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir." şöyle dedi "İşte bir dişi deve! Onun belli bir gün su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır."156."Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar." onu kestiler, fakat pişman onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş senin Rabbin mutlak güç sahibi ve çok merhametli kavmi de peygamberleri kardeşleri Lût onlara şöyle demişti "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"162."Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."163."Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."164."Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir."165, 166."Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz." ki "Ey Lût! İşimize karışmaktan vazgeçmezsen mutlaka şehirden çıkarılanlardan olacaksın!" şöyle dedi "Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım."169."Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar."170, üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini diğerlerini helâk üzerine bir yağmur gibi taş yağdırdık. Başlarına gelecekler konusunda uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi! bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş senin Rabbin mutlak güç sahibi ve çok merhametli halkı da peygamberleri Şuayb onlara şöyle demişti "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"178."Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir." tam yapın. Eksik verenlerden olmayın."182."Doğru terazi ile tartın."183."İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın."184."Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının." şöyle dediler "Sen ancak büyülenmişlerdensin." sadece bizim gibi bir insansın. Biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz."187."Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür." "Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir" Şuayb'ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş senin Rabbin mutlak güç sahibi ve çok merhametli bu Kur'an, âlemlerin Rabbi'nin 194, olasın diye onu güvenilir Ruh Cebrail senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile bu Kur'an'ın indirileceği öncekilerin kitaplarında da bilginlerinin onu bilmesi, onlar Mekke müşrikleri için bir delil değil midir?198, onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı yine buna böylece biz onu Kur'an'ı suçluların kalbine 202, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, "Bize mühlet verilmez mi?" demedikçe, ona azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar? Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca dünya nimetlerinden yararlandırsak, da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, halleri nice olurdu?207.Dünyada yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helak bir hatırlatmadır. Biz zalim Kur'an'ı şeytanlar bu onların harcı değildir, buna güçleri de onlar vahyi işitmekten ise sakın Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun!214.Önce en yakın akrabanı sana uyanlara kanatlarını sana karşı gelirlerse, "Şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım" 218, kalktığında seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah'a tevekkül O hakkıyla işitendir, hakkıyla kime ineceğini size haber vereyim mi? her günahkâr yalancıya da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise ise haddi aşan azgınlar misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri iman edip salih amel işleyen, Allah'ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını olarak Allah’ın birliği, peygamberlik, vahiy ve âhiret inancı gibi konular ele alınmaktadır. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’den, onun kaynağından, şanının yüceliğinden ve müşriklerin Kur’an karşısındaki tutumundan bahsedilmekte, örnek ve ibret alınması için bazı peygamberlerin kıssaları ve tebliğlerinden kesitler verilmektedir. Bu kıssalarda tarih sürecinde insan karakterinin değişmediğine, bu sebeple insanda gerçeği inkâr etme eğiliminin her dönemde görülebileceğine, insanoğlunun zenginlik, iktidar, nüfuz ve şöhret düşkünlüğüne, kitlesel kültür ve ideolojilere körü körüne bağlılığına dikkat çekilmektedir. Kur’an’ın bir şair tarafından meydana getirildiği iddiaları çürütülmekte; gerçeği kabul etmeyen dönemin şairleri yerilmekte, ancak mümin ve makbul şairlerin de bulunduğu ifade edilmektedir.
❬ Önceki Sonraki ❭ فَلَمَّا رَءَا ٱلشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَٰذَا رَبِّى هَٰذَآ أَكْبَرُ ۖ فَلَمَّآ أَفَلَتْ قَالَ يَٰقَوْمِ إِنِّى بَرِىٓءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ Fe lemmâ reeş şemse bâzigaten kâle hâzâ rabbî,hâzâ ekberekberu, fe lemmâ efelet kâle yâ kavmî innî berîun mimmâ tuşrikûntuşrikûne. Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca kavmine dönüp, “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi. Diyanet İşleri Başkanlığı Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca kavmine dönüp, “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi. Diyanet Vakfı Güneşi doğarken görünce de, Rabbim budur, zira bu daha büyük, dedi. O da batınca, dedi ki Ey kavmim! Ben sizin Allah´a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Güneşi doğmak üzere görünce Bu imiş Rabbim, bu hepsinden büyük!» dedi. O da batınca Ey kavmim, haberiniz olsun, ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım!» Elmalılı Hamdi Yazır Güneş´i doğarken görünce Rabb´im budur, bu hepsinden büyük» dedi. O da batınca dedi ki Ey kavmim! Ben sizin Allah´a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım». Ali Fikri Yavuz Daha sonra, güneşi doğar halde görünce “- Rabbim bu mudur?” “Bu, gördüklerimden daha büyük ve parlak!” demiş ve batınca da; “-Ey kavmim, bu gördükleriniz, hep yok olan varlıklardır, ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden kat’iyyen berîyim.” diye söylemişti. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal vaktâki güneş doğmak üzere iken gördü bu imiş rabbim, bu hepsinden büyük» dedi, o da batınca ey kavmim, dedi haberiniz olsun ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden berîim.» Fizilal-il Kuran Daha sonra güneşi doğarken görünce Rabbim budur, bu daha büyüktür» dedi. Fakat o da batınca Ey kavmim, ben sizin Allah´a ortak koştuğunuz putlardan uzağım.» Hasan Basri Çantay Sonra güneşi doğar vaz´iyyetde görünce de Bu mu imiş benim Rabbim?! Bu, hepsinden de büyük!» demiş, batınca da şöyle söylemişdi Ey kavmim, Gördünüz ya, bunların hepsi fânî ve mahlukdur Ben sizin Allaha eş katageldiğiniz nesnelerden kat´iyyen uzağım». İbni Kesir Sonra güneşi doğarken görünce Bu mu benim Rabbım? Bu daha büyük demiş. Ama batınca Ey kavmim, ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım, demişti. Ömer Nasuhi Bilmen Vaktâ ki, güneşi doğmaya başlar gördü. Dedi ki Budur Rabbim, bu daha büyük.» Nihâyet o da batınca dedi ki Ey kavmim! Ben muhakkak sizin Allah Teâlâ´ya şerik koştuğunuz şeylerden berîyim.» Tefhim-ul Kuran Sonra güneşi etrafa ışıklar saçarak doğar görünce İşte bu benim rabbim, bu en büyük» demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki Ey kavmim, tartışmasız ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.»
şuara suresi 78 ayet okuyanlar